Fiili Dua

Böylesi bir ortamda, bu denli zengin bir misafir topluluğunu, 'uzlaşma' gibi gündemden tamamen kopuk ve müşterisi az olduğu zannedilen bir konuda bir araya getirmek, başlı başına bir başarı; ama esas başarı, o topluluğun geleceğe yönelik iyi niyetli beklentilerini en samimi duygularla seslendirmelerine imkan sağlamak… Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın, önceki akşam, İstanbul'da gerçekleştirdiği 'Uzlaşma Teşvik Töreni', ülkemizin güzel insanları açısından, kelimenin tam anlamıyla 'muhteşem' bir olaydı…

Bir Musevi, bir kaç Alevi, çok sayıda hanım; öğretmenler, din ve bilim adamları… Bunlar, vakfın, çeşitli alanlarda ödüle layık gördüğü kişilerden bir demet… Bir bölümü toplum içinde kendini yalnız hisseden, bazısı dışlanmışlık rahatsızlığı duyan kimliklerin ve mesleklerin sahipleri, saygın bir kuruluşun kendilerine uzattığı kadirşinaslık çelengiyle taçlandırıldılar. Bunun, toplumun sun'i biçimde kutuplaştırıldığı, herkesin birbirinden kuşku duyar hale geldiği bir ortamda gerçekleşiyor olması çok önemli. Vakfın şükran plaketi sunduğu gecenin onur konuğu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, "Bu 1,5 saat içinde anlamlı anlar yaşadık; ibretli, ders dolu bir geceydi" sözleriyle geceyi kapatmasının sebebi, öyle sanıyoruz ki, toplantının toplumun özlemini yansıtmasıydı…

Toplumun özlemi, zaten var olan ve bilinen farklılıkların vurgulanması değil, birlik ve bütünlüğün sergilenmesidir. Herkesin birbirinden kuşku duyduğu sağlıksız bir toplum olarak gelecek yüzyıla başı dik girmenin imkansızlığını taa içlerinde hissediyor insanlar; kitleleri o özlem istikametinde harekete geçirecek lider bir kadro beklentisi her yerde çok yaygın. Zihni bölünmüşlüğü bir zihniyet devrimiyle tersine çevirecek, fedakarlık hatta mahviyet özellikleriyle donanmış bir kadro… Siyaseti kirlenmekten kurtaracak, tıkanmış görünen diyalog kanallarını açacak, farklılıkları uzlaşma zemininde buluşturacak bir hareket… Ödül töreni vesilesiyle bir araya gelenler, toplumun bütün katmanlarının özünde sakladığı bu özlemin temsilcileriydiler…

Bazen lafın çürüdüğü anlar oluyor.

Gidişin iyiye doğru olmadığını fark edip uyarı görevinizi yapıyorsunuz. İşler sizin öngördüğünüzden daha da kötü gitmeye başlıyor ve siz uyarmak için yeniden çaba gösteriyorsunuz… Nafile; artık freni bozuk bir araba gibi sürekli baş aşağı giden ve durdurulması imkansız bu kötü gidişe engel olamıyor, söyleyip yazdıklarınızın hiç bir kıymet-i harbiyesi olmadığını anlıyorsunuz. Laf çürüyor. O noktada, daha geniş bir şahs-ı maneviyi, daha hassas bir ma'şeri vicdanı temsil eden biri veya birilerinin devreye girmesi gerekiyor.

Önceki akşam yaşanan, lafın önemli olmadığı, herkesin lisan-ı hal ile konuştuğu, fazla yüksek perdeden atılması gerekmeyen, azınlık ile çoğunluğu, sıradan vatandaş ile cumhurbaşkanını, maddi iktidarla maneviyat pınarını aynı mekanda bir araya getiren böylesine bir buluşmaydı işte…

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 'uzlaşmayı teşvik' konusunu ödüle değer bulması bile, bugün içinden geçtiğimiz dönemin şartları düşünüldüğünde, devrim çapında bir olay sayılabilir.

Önümüzde mutlu geçmesini dilediğimiz yeni bir yıl ve ruhlarımızı temizlemesini beklediğimiz bir kutsal ay var. Böyle dönemeçler, insanlara üzerine bastıkları toprağı yeniden değerlendirmek için birer fırsattır, hayırlı vesilelerdir. O kadar insanın maddi değeri bir kaç yüz bin liralık bir plaketi almak veya alanları seyretmek üzere toplantıya koşup o koca salonu doldurmasının, böyle bir zaman diliminden geçmemizle yakın ilişkisi var. Önceki akşam yaşanan olay, ne yandan bakılırsa bakılsın, bir tür fiili duadır.

O duanın kabulü duasıyla…