Duhân Helezonu
Duhân.. Kur'an-ı Kerim'in bağrında yer verdiği ve kartezyen hayat meselelerine müteşabih kulvarda atıfta bulunduğu bir olgu. Müslümanların hal-i pür melalinin adesesinin tetkik edilmesinde bir mihenk ve kıstas buudu. Bakış zaviyelerinin hayata ait dilimlerinde görülmesi beklenen odaksı tutum ve olması gerekenin engele maruz bırakılmadan gönüllerde makes bulabilmesi serüveni..
"O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikar bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır." (Duhân, 10)
Tefsirlerde (genel görüşe göre) âyette geçen duhân (duman) kelimesinin Hazreti Yusuf (aleyhisselam) zamanında yaşanmış olan kıtlık neticesinde, kavmin bunamış vaziyette bulunması ve bununla birlikte etrafı dumansı bir vaziyette görmeleri bahis mevzuu olmuştur. Münferit bir hadis-i şerifte de ifade edildiği üzere kıyametin alametlerinin anlatıldığı on maddeden birisi olarak belirtilmekte, yaklaşan bu hakikatin önemine parmak basılmaktadır.
Öncelikle şu ifade edilmelidir ki, ayetin ilk muhatabı (tefsir sadedinde) Hazreti Yusuf (aleyhisselam)'ın kavmi gibi gözükmektedir. Hadis-i şerif de incelendiği zaman görülecek ve gözler önüne serilecektir ki, ayetin muhatabı umumi insanlıktır. Çünkü, hepimizi etkileyecek ve hepimizin etkileneceği semavi bir hadise olacaktır.
Deylemi'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de buyrulduğu üzere, her ayetin bir zahiri bir de batıni manası mevcuttur. Binaenaleyh, ayetteki duhânın fiziksel olmadan da öte metafizik bir oluşum da olabileceği bahis mevzuudur. Nitekim muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendi, bir kısım kadim müfessirlerin de görüşleri sadedinde buna parmak basmış ve idrak ufkumuza bunu şerhetmiştir. Hislerin kapalı olması, dünya konjoktüründe olaylara bigane kalma, hislerin dumura uğraması, kalblerin kararması ve tefessüh etmesi, vicdanların paslanması, yakîn mertebesinin değerini kaybetmesi, gözlerin basiret istidadını kullanamaması ve feraset adımlarının ritmini yitirmesi ilh.. gibi melekeler ele alınmış, kıyamete ramak kala meselenin sinyali verilmiştir.[1]
Duhân, müslümanlar için hissi bir uyarıdır. İnsanlığın kendisine gelmesi ve ihkak-ı hak mevzuunda yerini alması bir vesile sayılsa da, uyarı konumundaki bu gerçeğe dikkat etmekte maslahat vardır.
Kur'an-ı Kerim'in insan psikolojisine önem vermesi, Efendiler Efendisi'nin (sallallahu aleyhi ve sellem) "Rauf, Rahîm" isimlerine muhatap olması ve bunların insanın duygu ve düşüncelerine teveccüh teşkil etmesi göstermektedir ki, hissiyatın dumura uğraması söz konusu olacaksa, bu meselenin doğruluğu anlaşılmış olacaktır. Halbuki Kur'an, ilahi hakikati asırlar öncesinden ilan etmiş ve kıyamete yapışık bir süreçte bu dilimin varlığına şahitlik yapmıştır.
Müslüman, hakikatten dönmeyecek olan hakiki bir hakşinastır. Hakkı tutup yerine koyma mevzuunda taviz vermeyecek olan kahraman, müslümandır. His gönderinde ruh bayrağını asumana müteveccih kaldırıp, izzetine muhalif her şeyden münezzeh yaşayan yılmaz bir abidedir. Bu yüzden; müslüman bulanık yaşayamaz, bulanık duyamaz, bulanık hissedemez, bulanık göremez... Müslüman, ruhunda duhân kırbacını da yiyemez.
Allah'tan ümidini kesmeyecek ve mutlak yeise kapılmayacak olan tek canlı, müslümandır. Müslüman havf-reca dengesinde kendisine yakışan hayatı örnek alacak ve pusulanın gösterdiği bu yoldan kişisel rotasıyla ayrılmayacaktır.
[1] Hadisenin coğrafi olarak hilkate ermesi, ikinci planda tutulmamaktadır.
- tarihinde hazırlandı.