Yeniçağ'a Yakışmadı...

Doğu Bloku'nu çökerten sürece paralel olarak ülkemizde de köklü değişiklikler yaşanıyor. Değişimin gayr-ı fıtri yapısından kaynaklanan derin sancılar ve nerede duracağını, yeni durumu nasıl değerlendireceğini kestiremeyenlerin, maksadı aşan beyan ve davranışları sağlıklı bir tasnifi neredeyse imkansızlaştırıyor.

Bu durum, geçici krizlerin baskısına dayanamayan vatandaşlarımız üzerinde zincirleme yanlışlara sebep olabilecek psikolojik durumlar oluşturduğu gibi, arabesk dinleyip, kendi bedenini jiletleyenlerin halet-i ruhiyesine itecek menfi etkileri dahi potansiyel olarak bünyesinde taşıyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, olayları küresel güçlere bağlayarak değerlendirme bağımlısı değilim. İnanmış bir yüreğin "Ya Allah" diyerek çıktığı yolda "Kudret-i Sonsuz'un" havl ve kuvvetine yaslandığını iyi bilirim. Bunun içindir ki, küresel güçlere değil, müminlerin ne yaptığına bakmak daha doğru gelir bana. En doğrusu da başkalarına bakmadan önce bir mümin olarak ne yaptığımı gözden geçirmemdir. Ben inandığımı ikrar ediyorum; ama imanım Cenab-ı Hak katında, onun inayetini hak edecek değere sahip midir? Asıl önemli olan budur…

Dünkü Yeniçağ gazetesini okurken işte bu duygularla dolup taştım. Birinci sayfada iki mümin insanın resmi vardı. Alt tarafta da üçüncü bir resim yer alıyordu. Her üç insanı da "Ceviz Kabuğu"na sığdıramayacak kadar iyi tanıdığımı zannediyorum. İlahiyat fakültesinde Yümni Sezen Hoca'dan din sosyolojisi, Bayraktar Bayraklı Bey'den eğitime giriş, Yaşar Nuri Öztürk'ten de tasavvuf dersi aldım. Bayraklı ile Öztük'ün iyi derecede hafız olduğunu bilirim. Dahası, derslerde öğrenciye anlattıklarıyla ve öğrenci-hoca ilişkisi içinde ders dışı sohbetlerinin belli bir ölçüde şahidiyim. Onlarla Ceviz Kabuğu'na ihtiyaç duymadan konuşurum, her şeyi de tartışırım.

Benim asıl yadırgadığım şey Yeniçağ gazetesinin tutumu oldu. Şaşırmadım; ama yadırgadım. Şaşırmadım; çünkü benzer şeyler bazı köşe yazılarında tekrarlanıyordu ve ben onları münferit olarak değerlendiriyordum. Yadırgadım; çünkü münferit olarak gördüğüm anlayış, hem de çok tahrik edici bir başlıkla gazetenin birinci sayfasını tamamen doldurmuştu. Hem de Yeniçağ logosunu da yutan mavi bir zemin verilerek… Sayfada beğendiğim tek şey, ta'n edilen mealin resminin sağ köşesine al bayrağımızın denk gelmiş olmasıydı. Bu resim kaderin bir remzidir, dedim.

Başlık şu: "Kur'an İncilleştiriliyor". Ara başlıklar da şöyle: "Bu iblis edebiyatıdır", "Allah belasını versin" ve benzerleri. Haber diye verilen şey Ceviz Kabuğu programından bazı alıntılar. Özellikle de Yaşar Nuri Öztürk'ün söyledikleri. Yaşar Hoca araba kullanıyormuş. Israrlar üzerine sağa yanaşmış ve telefonda veryansın etmiş. Yeniçağ gazetesi Ceviz Kabuğu'na abone olmakla doğru mu yapıyor, onu kendileri değerlendirsin. Cevizoğlu'nun yazılarını da diğer yazarlarınkinden farklı kullanarak zaten özel bir önem atfettiğini gösteriyor. Bu da onların tercihi…

Üzüldüğüm nokta şu: İkisi stüdyoda, diğer ikisi de telefonda olmak üzere dört ilim adamı tartışmaya katılmış. Gazetenin haberine bakılınca tartışmada ilimden başka her şey varmış, lanetler, kahırlar ve hakaretler… Ve yine haberden anlaşılan şu ki, üç kişi Cevizoğlu'nun marifetiyle Prof. Dr. Suat Yıldırım'a demediğini bırakmamış. Peki, Suat Bey bu arada hiç mi bir şey söylememiş? Haberde Suat Bey'in ne dediği maalesef yok. Böylesine bir kıyametin ve "Kur'an İncilleştiriliyor" gibi korkunç bir başlığın atılma sebebine gelince: Suat Bey hazırlamış olduğu mealde Tevrat ve İncil'de o konuyla ilgili bahisler varsa onların numaralarını vermiş. Bu uygulama şahsen benim çok takdir ettiğim bir uygulamadır. Çünkü o meal her seviyeden insanın eline geçecektir. Özellikle dinler tarihi ile ilgilenenler ve mukayeseli okuma yapmak isteyenler açısından fevkalade bir kolaylık sağlamaktadır. Bu uygulamayı kavga konusu yapanların ilim adamı kimliğiyle bunu yapması mümkün değil.

Ayrıca on yıldır bu meal piyasada. Meali hazırlayan Suat Yıldırım Bey, o dönemde diğer üç profesörle aynı fakültede görevliydi. Bu güzide ilim adamlarımızın, on yıldır bizzat Suat Bey'in kendisi ile, hem de kendi fakültelerinde bu konuyu neden tartışmadığı belli değil. Yoksa Cevizoğlu gösterinceye kadar haberleri yok muymuş!

"Şubat soğuğundan sonra Mart dokuzu mu?", diyenlere aldırmıyorum. "Her gün iki tane alarak destek verin" çağrısına cevap veren Yeniçağ ruhuna ve bu ruhun gazetesiyle arasındaki gönül bağına diyorum ki;

İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah

Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.

Savaş Süzal'lı, Hulki Cevizoğlu'lu damara söylenecek sözüm yok. Çünkü onların bu dilden anladığına emin değilim.