Asıl Görev Kimde?

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 10. yıl iftarı, diyalog ve hoşgörü için yola çıkanların kararlılığını göstermesi yanında, yeni bir dönemin başladığını anlatması bakımından da derin mânâlar taşıyor. İftar sofrasında buluşan ve sayıları bine yaklaşan farklı din, mezhep, köken ve görüş sahibi davetli hep aynı havayı teneffüs etti: Bu salonda farklılıkların zenginliği sevgiyle birlikte sergileniyor. Bu mütebessim çehreler ülkemizin yarınları adına umut ve heyecan fısıldıyor.

Bu salondaki potansiyel enerji; Türkiye'nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları alanında yapacağı bütün hamlelerin güç kaynağının yine bizim insanımızın gönül zenginliğinde, bir arada yaşama arzusunda yattığını anlatıyor.

Vakfımızın, -bir mensubu olduğum için vakfımız diyeceğim- kurucusu ve şeref başkanı Sayın Fethullah Gülen için selamlama konuşmalarında öylesine hasret dolu ifadeler kullanıldı ki, bir sanatçı dostumuz, gökkuşağının altından sahneye çıkan çocukların yaşattığı sürprizin ardından, "Acaba Hocaefendi de şimdi çıkıverir mi?" diye heyecanlanıvermiş. Sayın Nazlı Ilıcak, gazetesindeki köşesinde pek çok kişinin duygularına tercüman oldu:

"Demokles'in kılıcını Gülen'in tepesinde bırakmayı arzu ettiler. Ama artık yeni bir dönem açıldı. Demokles'in kılıçları keskin değil. Zaten 28 Şubat döneminde rağbetin azaldığı vakfın bu son toplantısı, her şeyin değiştiğinin canlı bir göstergesiydi. Bence gelecek iftar yemeğini, Fethullah Gülen'in de katılacağı daha büyük bir toplantıyla idrak edebileceğiz."

Yeni bir dönemin başlangıcı tespiti, sadece muhterem Gülen'in teşvik ettiği sivil toplum hizmetleriyle alakalı değil. 17 Aralık'taki AB zirvesinde Türkiye lehine çıkacak bir kararın kuvvetlendireceği normalleşme rüzgarlarının da etkisiyle ülkemizin bütün temel meseleleriyle ilgili.

Yeni dönemde, kısır çekişmeler, sun'i gündemler artık yolumuzu kesemeyecek. Statüko zaptiyeleri elbet müzakere sürecinde manipülasyon, tahrike yönelik saptırmalar, yara kaşımalar, sendromlar peşinde koşacaklar. Ancak bugüne kadar başaramadıkları gibi, demokratikleşme ve dolayısıyla normalleşme, yenileşme karşısında yine başarılı olamayacaklardır.

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın iftarındaki dinamikle, Samanyolu Televizyonu'nda Avrupa'dan gösterilen iftar ve sahur sofralarındaki dinamiği yan yana getirince şöyle düşünüyorum: Medyanın bir bölümünün hâlâ görmek istemediği, göstermek istemediği bir asıl ve asil yürüyüş var. Diyalog ve hoşgörüyü, inancının, karakterinin gereği başlatan ve kararlılıkla sürdüren gönül insanlarının yürüyüşü... Eğer kendimiz kalarak dünya ile entegre olacaksak, eğer Avrupa Birliği'ne bu mânâda üye olacaksak, asıl görev bu yürüyüşün erlerinde.

İşte bazıları bu insanları, onları teşvik eden muhabbet kahramanını küçümsedikleri için kendi hallerine bakıp AB üyeliğimizi, dünya ile birlikte yürümeyi bir kimlik krizine, Sevr sendromuna dönüştürmeye kalkıyorlar.

Mesele, kendine güven meselesidir. Sözünü ettiğimiz özgüven de gönüllüler hareketinin içindeki insanlarda var. Türkiye'de siyaset ve demokratikleşme nasıl bu insanların diyalog ve hoşgörü çabalarıyla, muhtaç olduğu sağlam zeminlere kavuşuyorsa; Avrupa kamuoyunda ülkemize ve milletimize yönelik peşin hükümler, tereddütler ve korkular da yine bu insanların Hazreti Meryem projeleriyle, diyalog iftarlarıyla, karşılıklı aile ziyaretleriyle, aynı kurs çatıları altında Avrupalı gençlerle buluşmalarla giderilecektir.

Diyalog ve hoşgörüde Türkiye'de ilklere imza atanların, dünyanın dört bir yanında aynı çizgiyi sürdürmelerinin insanlık ve evrensel barış adına elbette bir anlamı olmalı. Hem de derin bir anlamı...