Cem Karaca

Üç gün önce toprağa verdiğimiz rahmetli Cem Karaca'nın, tekbirlerle uğurlanmayı vasiyet ettiğini duyunca, insanlar hakkında ileri–geri konuşanlara şöyle demek geçti içimden:

"Size de ne oluyor? Her kalp doğrudan Allah'a bağlı. O'nunla irtibatta olanın hattına sizin girme imkânınız da yok, hakkınız da. Siz, ben kim oluyoruz da "inandım", "Allah yâr" diyen için hüküm vermeye, yargılamaya kalkıyoruz..."

Cem Karaca, Türkiye'de müziğin çınarlarından biriydi. Bizim dağlarımızın, yaylalarımızın, gökyüzümüzün sesiydi. Yüreğiyle, duruşuyla, yorumuyla bizim sesimizdi.

Çok çile çekmişti. "Hep kahır, hep kahır.." diyordu. Gurbetin ne olduğunu yaşamıştı. 12 Eylül'cüler ona da takmıştı. Rahmetli Özal 1987'de elinden tutup ülkesine dönmesini sağlayıncaya kadar "kara liste"deydi.

Vefatıyla, şimdi ötelerde olan muhterem Fethullah Gülen'i ve Cem Karaca'yla dostluklarını hatırladım. İlk karşılaşmaları 1994 Haziran'ında İstanbul'da Dedeman Oteli'nde olmuştu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın tanıtım toplantısında el sıkıştılar. Cem Karaca bu ânı sonra şöyle anlatacaktı: "Bazıları elini avuçlarımın içine biftek bırakır, onlardan hiç hazetmem. Fethullah Gülen elimi taş gibi sımsıkı tuttu. Gözlerini benden kaçırmadı. İçimden şöyle dedim: "Bu adamın geçmişinde utanacağı hiçbir şey yok."

Beş yıldır Amerika'da bulunan Sayın Gülen'le telefon görüşmeleri, mektuplaşmaları oldu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak Bey, son dönem yakın dostlarından biriydi. Gülen'in şiirlerinin okunduğu Gurbet Ufukları'nın CD ve kasetini Amerika'ya kendisine göndermişlerdi. Rahmetli Cem Karaca da Hazan şiirini okumuştu. Sayın Gülen'den bir teşekkür mektubu almıştı. Sevinçle Harun Tokak Bey'e okumuştu. Sayın Gülen şöyle diyordu:

"Sağlık problemlerimle meşgul olduğum şu sıkıntılı gurbet ânında zat–ı âlinizin mektubu bir teselli kaynağı oldu. Sizin de çok güzel yorumladığınız Âşık Beyhani'nin mısralarında ifade edildiği gibi:

'Yolumuz gurbete düştü,/Hazin hazin ağlar gönül./Araya hasretlik düştü,/Dertli dertli ağlar gönül.' diyerek gurbet ve hasreti acı acı yudumladığım şu günlerde sevgili vatanımın bahar çiçeklerinden kabul ettiğim CD'nizi aldım. Ben de 'garip hüzünler içinde mahzun' da olsa ülkemizde sizler gibi Hakk'ta 'cem' olmayı bilenler sayesinde 'her şeyin yerli yerini bulacağı' ümidini taşıyorum. Nezaketiniz, lâtif ifadeleriniz ve kıymetli hediyeniz için çok teşekkür ederim."

Harun Bey'e Sayın Gülen'in bu mektubuna yazdığı cevabı da okudu. Mektubuna; "Nazik ve ince ve de fevkâlâde bir Osmanlı Türk münevveri olan zat–ı âliniz ki o, mağrur ve mahzûndur.." diye başlıyor ve şöyle diyordu:

"Sevgi ve içtenlik dolu mektubunuzu aldım, bağrıma bastım. Sağolun, varolun. Sıhhat şartlarınızın elverdiği en kısa sürede kendinizden daha çok sevdiğinize inandığım vatanımızda buluşmayı ümid edersem, acaba Yüce Yaradan'dan çok mu şey isterim? Bu vatan ki, gurbetine, hasretine ve uğrunda ölüme bile razıyız."

Cem Karaca'yı, diyalog ve hoşgörü için uzatılan elleri hasretle sıktığı için döneklikle suçlayanlar da oldu. Onlar için de bir söyleşide şöyle dedi: "Dönekliğe gelince. Ben bunu 'oha be..' adlı şarkımda yanıtladım zannediyorum. Mehmet Akif Ersoy'u yurtdışına gitmeye mecbur eden zihniyet, şiirini İstiklal Marşı olarak bize söyletiyorsa, ben niye Fethullah Gülen'in şiirini okumayayım."

Ona kızanlar onu unutturmaya, karalamaya çalıştılar. Onlara inat Cem Karaca'ya bağrını Anadolu açtı. "Hep Kahır" ve "Gurbet Ufukları"ndan şiirler okuduğu 26 konser verdi. 2002'deki Abant toplantısının son gecesindeki konserde "Allah Yâr"ı söylerken bizleri aldı ötelere götürdü.

Kaset çalışmalarında hep yanında olan Fon Müzik'in sahibi Sayın Gürkan Vural'a anlattıkları bir mü'min samimiyetidir: "Ben her sabah balkonda denize bakar ve güneşin doğuşunu seyrederim. Tan yeri her sabah farklı bir renk ve farklı bir desenle boyanıyor. Renkler aynı ama ton farklı. Deniz de her defasında farklı renklere boyanıyor. 'Kim boyuyor?' demeye getiriyor. Ben de, buldum.. Sensin Allah'ım... dedim."

Allah rahmet eylesin.