İki Sami Hepsine Bedel!..

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, yargının bağımsızlığı ve yargıçların onurunun korunması konusunda yükselirken, Yargıtay Başkanı Sami Selçuk da; demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü ve bireyin özgürlüğü konularında bütün bir toplumun ufuklarını açan konuşmalarıyla yıldızlaşıyor.

Sâmi'nin kelime anlamı, yüksek, yüce (mertebeli).

Hikmet Sami Türk'ün konuşmalarının, 30 Ağustos'un 78. yıldönümü nedeniyle Ankara Gazi Orduevi'nde verilen davet sırasında bir grup gazeteciye konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'na cevap niteliği taşıması ayrıca önemli.

Orgeneral Kıvrıkoğlu, o gece partileri, memurların tasfiyesi konusunda grup kararı almaya davet etmiş, yasa çıkarmada samimi olmaları gerektiğini söylemiş, "AB standartlarının Türkiye'ye gelmesi için, bu standartlara önce politikacıların uyması gerekir." demiş ve Gülen konusunda sorulan bir soruya şu karşılığı vermişti:

"Gülen hakkında Ankara DGM'nin verdiği kararı maalesef İstanbul DGM kaldırdı. Eğer Ankara DGM tatilde olmasaydı aynı karar çıkmazdı. Maalesef yargı içinde de adamları var."

Hemen ertesi gün Adalet Bakanı Hikmet Türk bu yaklaşıma şu cevabı vermişti:

"Anayasa'ya göre hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Anayasa hükümlerine herkes uymakla görevlidir."

Bu çıkış, hukukun üstünlüğünü herkese karşı savunma cesaretinin yanı sıra, birkaç yıldır siyasetçilerden duymaya hasret kaldığımız onurlu sesin yükselmesiydi.

Dün Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un, adlî yıl açılış töreninde yaptığı konuşma ise hukuk alanında bilim adamının gür ve cesur sesiydi.

Sayın Selçuk, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da herkese hukuk ve demokrasi dersi verdi. "Demokrasi, rejimlerin en yüreklisidir." derken aslında yürekli olan kendisiydi.

Dünyayı siyah-beyaz görenlere uyarılar yağdırdı:

Türkiye'nin koşulları deyip evrenseli dışlayamazsınız...

Demokrasi seçkinlerin yönetimi değildir.. 'Dokunulmaz' olanlar çoğalırsa o sisteme demokrasi denmez..

Devlete uzak bir halkla, uzağa gidilemez..

Düşünceler arasında hiyerarşi olmaz. Herkesin fikri kıymetlidir. Sövgü, düşünce değildir. Sövgü karşı görüşü çürütemez, sövenin görüşlerini çürütür..

Kral da yasalara uymak zorundadır..

Hukukla inatlaşmadan artık vazgeçilmelidir..

Yargıç ve savcıları memur gibi gören anlayış artık sona ermelidir..

Yargı bağımsız değilse, hukukun üstünlüğünün içi boştur...

Demokrasi başkalıkları yaşatır, yok etmez. Eleştiri hoşgörüyü gerektirir. Uygarca, insanca tartışabilmeliyiz. En uçtakiler bile diyaloğa katılabilmelidir. Demokrat insan için hoşgörü de yetmez. Kendisi gibi düşünmeyenlerin, başkalarının da hak ve özgürlüklerini savunması gerekir.

Sağlam bünye sessiz çalışır. Laiklik gibi yaşamsal bir konu her gün tartışılıyorsa bünye sessiz çalışmıyor demektir. Laikliği Türkiye'nin yumuşak karnı olmaktan çıkarmalıyız.

Devlet, düşünce ve inançlar konusunda yansız olmalıdır...

Tartışmalı Anayasa, devletin oturduğu zemini kayganlaştırır.

İdeolojik yargılardan arınmış, insan odaklı anlayışlara ihtiyacımız var..

Türkiye Avrupa'nın kenar mahallesinde yaşayamaz. Değişmesi gereken elbet Türkiye'dir. Çalar saat, vaktinde uyanamayanlar içindir..."

Evet iki Sami, iki değerli insan, milletimizin dinamiklerine inanarak ülkemizin evrensel değerler ölçeğinde dik durması için kararlı, cesur ve ilkeli konuşuyorlar.

Tarih, onların konuşmalarına kayıt düşecektir...