Mânâ Boyutlu Demokrasi

Yağmur, rahmet ve bereket demek. Yağmazsa dualar gerek. Yağmurda yüzünü göğe çevirip yıkamak, yağmurdan sonra toprak kokusunu ciğerlere kadar çekmek, sanki cennet yamaçlarında gezinmek gibi sakinleştirici ve bir o kadar huzur verici.

Muhterem Fethullah Gülen, gurbeti paylaştığı arkadaşlarına sağlığı müsaitse ikindi namazlarından sonra sohbetler yapıyor. Bu sohbetleri zaman zaman dinleme bahtiyarlığına erenler onları yağmurlara benzettiler. Toprağa inen yağmurlar gibi, ruhlara inen yağmurlar.

Bu güzel sohbetler şimdi bir kitap haline geldi: İkindi Yağmurları...

Sayın Fethullah Gülen, bundan tam 12 yıl önce Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın İstanbul'daki ilk tanıtım toplantısında "Türkiye'de ve dünyada artık demokrasiden geri dönüş yok" dediğinde bu çıkış, İslam ve demokrasi konusunda bir dönüm noktası kabul edilmişti. Bir din alimi, bir müçtehid ve müceddid, bir fikir ve aksiyon adamı, kanaat önderi Türkiye'de demokrasinin geriye dönülmez olduğunun altını çiziyordu. İkindi Yağmurları'nda Sayın Gülen yıllar önce söylediğinin şimdi derin bir analizini yapıyor ve yine ilk defa 'mana boyutlu demokrasi'yi seslendiriyor:

"Ne var ki, şimdiye kadar 'demokrasi', izafet ve nisbetlerine bakılmadan hep yalın haliyle ele alınmıştır. Bu sebeple de din-demokrasi münasebetinden söz edenler, demokrasi ile dinin asla bağdaşmayacağını iddia etme yanlışlığına düşmüşlerdir. Onlara göre; din, Allah'ın hakimiyetine, demokrasi ise milletin rey'ine dayanmaktadır. Fakat maalesef, özellikle İslam ve demokrasi arasındaki bu sathi karşılaştırmada, 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' sözünün, hükümranlığın -hâşâ- Allah'tan alınarak insanlara verilmesi manasına gelmediği; aksine Cenab-ı Allah'ın, hükümranlığı, baskıcı ve zorba bireylerin elinden alıp cumhura, yani toplumun üyelerine verdiği hakikati göz ardı edilmiştir. Bununla beraber, İslam ve demokrasi söz konusu edildiğinde bunlardan birincisinin İlahi, semavî bir din, diğerinin ise beşerî bir yönetim şekli olduğu mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Demokrasinin tekamülünü isteyiş, asla onun din yerine konması manasına gelmemelidir. Dinin mukaddesliği ve münezzehiyeti mahfuzdur; dolayısıyla, İslam ile demokrasinin kıyaslanması mevzubahis olamaz.

Bu itibarla da, kemale ermiş ve herkes tarafından benimsenmiş bir demokrasiden bahsetmenin mümkün olmadığı ve demokrasinin henüz bir gelişme vetiresi yaşadığı günümüzde İslam'ın demokrasiye katabileceği zenginlik de mutlaka düşünülmelidir. Ebedî bir Zât'ın teveccühünden ve ebediyetten başka hiçbir şeyle tatmini mümkün olmayan insanoğlunun manevî ihtiyaçlarına da cevap verebilecek bir demokrasinin geliştirilmesi meselesi de mütalaa ve müzakere edilmelidir.

İsterseniz siz böyle bir anlayışa 'mana boyutlu demokrasi' de diyebilirsiniz. Yani, insan hak ve hürriyetlerine saygıyı ihtiva eden, din ve vicdan hürriyetini gözeten, aynı zamanda insanların inandıkları gibi yaşamalarına da ortam hazırlayan bir demokrasi... İnsanların ebedle alakalı isteklerini yerine getirme mevzuunda onlara yardımcı olan demokrasi... İnsanı maddî-manevî bütün ihtiyaçlarıyla nazar-ı itibara alan ve onun bütün ihtiyaçlarını karşılamayı tekeffül eden olgun demokrasi... İşte demokrasiyi bu denli geliştirip insanîleştirmenin yolları aranmalıdır. Maalesef insanlık henüz bu ufka ulaşmış sayılmaz. Ne Batı'da, ne Doğu'da, ne Amerika'da ne de Uzakdoğu'da henüz böyle bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir." Ufuk Kitap'tan yayınlanan İkindi Yağmurları'nda, Sayın Gülen'in sevdası olan insanlık projesinin ihtiyar dünyamıza, ölümünden önce nasıl bir bahar yaşatacağını, bu baharın hazırlayıcısı kahramanların vasıflarının neler olduğunu da yeni ufuklarda gezinerek okuyacaksınız.