Üslup Güzelliği ve Şeffaflık

'Herkes kendine yakışanı yapar' düsturu, İlahi bir beyandır. Üslup meselesi bilhassa iki alanda toplumu germeye devam ediyor. Birincisi politika, ikincisi medya. Anayasal kurumlar arasında bile ülkemizde bir üslup problemi olması ne acıdır.

Hırslar ve beklentiler, üslup güzelliğini zedeliyor. Bir de haksız ve çirkin saldırılara ani tepkilerle karşılık vermeye kalkınca, temkin ve sabır devre dışı kalıyor. Günlük hayatta da böyle. Arkadaşlıklarda, komşuluklarda, aile fertleri arasındaki münasebetlerde de üslup güzelliğine ihtiyacımız var.

Şahsen ben, cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça, politik alanda ve medyada giderek örselenen üsluplara bakarak fazla umutlu olmadığımı söylemek isterim. Yani politikacılar, medya yöneticileri ve gazete yazarlarının, ikaz ve nasihat menzilinden çıktıklarını düşünüyorum. Yalanlanmayı ve mahcup edilmeyi ne kadar çok isterdim.

Mevcutlar için (istisnalar elbette var) umutlu değilim; ama yeni bir nesil için yeşeren umutlarım var. Özellikle eğitim ve diyalog yoluyla bütün dünyada sulh adaları kurmaya çalışanların, sadece gönüllere hitap eden gayretlerindeki üslup güzelliği gerçekten etkileyici. Üsluplarıyla, ifade tarzlarıyla adeta 'edep dersi vermeliyiz' diyorlar.

Muhabbet fedailiğine talip olanlardan da zaten başka türlüsü beklenemez.

Sertlikle gönüllere giremezsiniz ki. Milletimizin karakterini örgüleyen öz değerlerimiz buna izin vermez ki. Sertlikle oturup kalkanlara başka türlü laf anlatılmaz ki. Çünkü üslup güzelliği, aynı zamanda muhataplarımıza yaptığımız bir iyiliktir. Dinimiz, 'şerrinden korktuğunuza iyilikte bulunun, zira insan iyiliğin kölesidir' diyor.

Mesela, insanları rencide etmeden, hoşgörü üslubuyla diyalog faaliyetleri yürütenlere karşı çıkanlara sorsak: 'Diyalog yerine siz sertliği, çatışmayı mı istiyorsunuz? O halde bunu bir deneyiniz, bakalım nereye, ne kadar gideceksiniz?'

Yaşadığımız çağ, farklı kültürlerin, inançların mensuplarını daha çok yan yana getiriyor. Üstelik küresel bir terör; koskoca bir dünyada İslam'ı karalamak ve mahkum etmek için çabalayanlara adeta malzeme taşıyor. Diyalog ve hoşgörüden asıl onlar rahatsız. Gönüllere giren, Allah'ın adını yücelten, Efendimiz'in (sas) adını yerkürenin her noktasına duyurmaya çalışanların temsil ettiği İslam'ın gülen yüzü, evet, onları rahatsız ediyor. İstiyorlar ki İslam hep petrol zenginleri, terör ve şiddetle birlikte anılsın. 'Bunlar da nereden çıktı?' dedirten Müslümanlara asla tahammülleri yok...

Ufuk insanlarının, mefkure insanlarının, gönül insanlarının, iradesiyle üsluplarının nezahetini korumaları, aynı zamanda konumlarının nezaketini de korumaları demektir.

Bir gün Nobel Barış Ödülü'nü alacağına inandığım Sayın Fethullah Gülen; 'Diyaloğu giderek daha çok önemsiyorum. Kendi değerlerimizi milimi milimine koruyarak, yaşayarak, şeffaflığa riayet ederek diyaloğu sürdürmek lazım.' diyor.

Şeffaflık da bir üslup güzelliğidir. Esrarengiz işler çeviriyor gibi yapmak, durduk yerde insanları 'acaba perde arkasında ne var?' diye meraklandırmak, 'politika yapılıyor' hissi uyandırmak, en büyük yanlışlardan biridir. Zira bu tür yanlışlar, anlamsız görüntü vermeler kuşku uyandırır. Emniyet ve güven vermek en büyük kredidir. Bu da üslup güzelliği ve şeffaflıkla sağlanır.

Bu güzellikler, insanımız arasında yayıldıkça, derinleştikçe inanıyorum ki bundan medyamız da, politik hayatımız da etkilenecektir...