Şımaranlar ve Onlar

Ontolojik ciddiyette şımarıklığa yer yok. "Gökleri, yeri ve her ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık" (44/ 38) ayetindeki uyarıya böylesi bir anlam yüklemek mümkün.

Ciddiyet, hali hak üzere sürdürmek demek.Şımarıklık haktan sapış... Gücü, makamı, başarıyı, nispi güzelliği nefse mal edişte, benlik merkezli kendine güvenişte sınırı aşış... Savurganlığı, hesapsız harcamayı, fantastik talepleri, çılgın hedonizmi hayatın gayesi sayış...

Şımarıklık bir sığlık hali. Mevcut istidadın yeni duruma yetersiz geldiğinin psikolojik çözülüşü. Sonradan görme deyişinin ete kemiğe, davranış ve söze bürünmesi meselesi. Neticesi hüsranla biteceği belli taşkınlık histerisi. Gurur, kibir, benlik ve bencilliğin tazyikine maruz menfi bir kabına sığmazlık... Keskin sirke küpüne zarar atasözünde anlatılan tecrübeden nasipsizliğin kim bilir kaçıncı tekrarlanışı... Firavun'u boğan da o, Karun'u yerin dibine geçiren de o, Nemrut'u yere seren de o, azgın kavimleri silen, süpüren de o..

Kozmik kurallarda istisnaya yer yok. Kim şımarırsa akıbet hep aynı. Şükrü eda edilmeyen maddi- manevi her nimet elden gitmeye namzet. Şımarıklık aynı zamanda şükürsüzlük.Yani nankörlük. "İnsanlara teşekkür etmesini bilmeyen Allah'a da teşekkür etmesini bilmez" hadisinde anlatılan muhtevayla analiz edilirse, şımarık hem Hakk'a hem de halka karşı nankörün en çarpıcı örneği.Hakk'a isyanında da halkı istihkarında da o, bu illetin malulü. Şımarıklık bir gaflet göstergesi, şımarıklık bir kasvet eseri. Başka değil, kurtulması oldukça zor bir girdaba teslimiyet emaresi...

Şımarıklıkta son aşama küstahlık. Saygının, hürmetin dibe vurmuş şekli. Edep pratiklerinden, terbiye disiplinlerinden son kerteye dayanmış mahrumiyet. Haklılığı tekelinde sanma sabit fikrinin kesintisiz her bir davranış ve eylemde tezahür durumu. Kendi eksikliklerini, kusurlarını, hatalarını, yanlışlarını bile kutsamaya kalkacak ölçüde sahipleniş hezeyanı. Hevasını ilah edinmişlerin düştükleri en derin gayya. "Belhümedal" hükmüyle bildirilen derekede faydasız çırpınış...

Asıl marazı böylesi bir genelleme ile işaretledikten sonra diyebiliriz ki, son yıllarda yaşanan ve bedelini bütün bir milletin ödediği ve ödemekte olduğu malum kaotik olayların harekete geçirici ilk muharrik unsurlar bileşkesinde şımarıklığın payı büyük. Hudut tanımaz yetkinin, doymak bilmez hırsın, çetelesi belirsiz çıkar ilişkilerinin sebep olduğu maddi- manevi yıkımın bilançosu görünenden çok ağır. Bütün bu olanların tabii deşifresi hadisesini dine ve dini uyanışa fatura etme girişimleri ise söz konusu bilançonun açtığı rahneden daha vahim.

Hele, ilk günden bu güne şahidi bulunduğum, insanlığın hayrına çalışmaktan başka hiçbir gaye ve hedef gütmemiş bir gönüllüler topluluğuna ve ısrarla bir cemaat lideri gibi, bir tarikat şeyhi gibi gösterilmek istenmesine mukabil, evvel-ahir bir medeniyet banisi ufkuyla bu topluluğa kanaat önderliği yapan  Fethullah Gülen Hocaefendi gibi muhterem ve çok yönlü mükemmel bir zata  bu meyanda çamur sıçratma gayretleri bütününden de vahim. Ne ki hem tüm dindarlar hem de o ve onlar, ebedi derslerini ezel canibinden şöyle dinlediler ve mahiyetlerini o dinledikleri dersler üzerine şöylece şekillendirdiler:

"Rahman'ın has kulları o kimselerdir ki, onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarlarsa "selametle" derler. Geceyi Rablerine secde ve kıyamda ibadetle geçirirler. "Ey ulu Rabbimiz" derler, "cehennem azabını bizden uzaklaştır. Zira onun azabı tahammülü zor, ömür tüketen bir derttir. Ne kötü bir varış yeri, ne fena bir yerleşim yeridir orası..." (Furkan,63-66)