Üzerine Güneş Batmayan Dil

Besjon Zenelaj, ülkesinde birinci olduğunu duyduğunda ne bir çığlık atabilmişti ne de sevinç narası. Adeta dili tutulmuş, zorla yerine oturabilmişti.

Bu başarı tam bir yıllık azmin sonucuydu ve başarmayı çok istiyordu. İçinde biriktirdiklerini ancak yalnız kaldığında çıkartabilmiş ve avazı çıktığı kadar Türkçe 'Yaşasın!' diye bağırmıştı. Besjon, geçen yıl da çok ümitli olarak girdiği seçmelerde bir puan farkla dördüncü olmuş üç kişinin alındığı takıma girememiş ve etkisi bir yıl sürecek büyük bir üzüntü yaşamıştı. Ta ki bu yıl seçmelerde birinci oluncaya kadar.

Besjon Zenelaj, aslında ülkesinin yani Arnavutluk'un en şanslı çocuklarından. Türk koleji sınavlarında başarılı olmuş ve o okulda okumaya hak kazanmış 70 kişiden birisi. Bu başarıya en çok ailesi sevinmiş ve sonuçları gazetede okuyunca ona sarılıp "Oğlumuz artık toplumun faydalı bir üyesi olacak." demişlerdi. Bu söz Besjon'u çok etkilemiş ve bu ânı hayatı boyunca unutmamaya ahdetmişti. "Bu okulda okuyarak en büyük hayalimi gerçekleştirmiştim, geçen yıl ki olimpiyat seçmelerini bir puanla kaçırmıştım. Bu yılki seçmeleri büyük bir sabırsızlıkla bekledim. Kazandıktan sonra en çok yapmak istediğim şeyi yapacak, Türkiye'ye gidecektim."

Besjon Zenelaj, Arnavutluk'un İşkodra şehrindeki Hasan Rıza Paşa Koleji'ni bu sene bitirdi. Üzerine güneş batmayan dil, onun üzerine İşkodra'da doğmuştu. Türkçe'yi o okulda öğrenmiş ve Arnavutluk ekibine birinci olarak girmişti. Türkçe Olimpiyatı'nda dereceye giremedi; ama bunun hiçbir önemi yok. Onun asıl istediği olimpiyatlar da yarışabilmek, Türkiye'ye gelebilmekti. Türkçeyi en iyi bilenlerin liginde olması onun için yeterliydi.

Sertab Erener olimpiyata katılan ülkeleri tek tek sayarken, doğrusu biz dinlemekten yorulduk. Arjantin'den başladı, Amerika'dan geçip Bangladeş'i dolaşıp Afrika'nın balta girmemiş coğrafyalarına ulaştı, Asya'nın steplerinden Sibirya'nın donduran soğuklarını dolaştı. Endonezya'yı atlamadan, Vietnam'a ve sonunda Yemen'e de ulaştı. Dedim ya biz dinlemekten yorulmuştuk. Onlar inşa etmekten yorulmamışlardı. Dünyanın kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerinden Amerika, Fransa gibi gelişmiş ülkelerine kadar dünyanın tam 84 ülkesinde okullar açtılar. Türkçeyi ve Türkiye'yi dünyaya tanıttılar. Söz olarak ne kadar da kolay söyleniyor. Hatta çok kolay yazılıyor. Ancak içinde binlerce yaşanmışlığın, yüz binlerce zorluğun, yüz milyonlarca damla terin hikayesini barındırıyor. Bizim dinlemekten yorulduğumuz bu hikayeyi, yazmaktan yorulmayanların çok basit bir görüntüsüydü Türkçe Olimpiyatı. Sertab Erener "Güneş gibi üstümüze doğuyor Türkçe" diyor; ama aslında hiç batmıyor ki. Her ülke kendi geleneğiyle, bayrağıyla yarışıyor orada. Rengarenk giysiler, rengarenk deriler, rengarenk kültürler. Herkes orada; ama herkes kendi olarak orada... Dünyanın ne kadar renkli, ne kadar farklı kültürlerden oluştuğunu bir kez daha görmek mümkün oluyor. Ama hepsi sevgi ortak diliyle Türkçe konuşuyor. Ve Ukraynalı Elvira Saranayeva, bunca zamandır yazılan hikayeyi bir şiirle özetliyor. Muhteşem bir yorum ile can getiriyor Osman Sarı'nın şiirine.

Issız sıcak çölleri/ karşı karlı dağları/ çoktan aşıp gittiler/ kayboldular uzakta/ önden giden atlılar/ben burada kaldım böyle

İşleri aceledir/ çok uzundur yolları/bense geride kaldım/yetişemedim size/ önden giden atlılar/

Önlerinde okyanus/kızgın bir çöl arkada/asıl içlerindedir/zapt edilmez bir deniz/önden giden atlılar

Vardılar Kurtuba'ya/ İnmediler atından/gülle karşılandılar/ ne güzel atlar bunlar/bunca yol çiğnediler/çiçek çiğnemediler/önden giden atlılar.