Fetullah Gülen Konusuna Dönüş

Genellikle yazılarıma reaksiyon alan biri değilim. Onun için "Fetullah Gülen sürgünde mi ölmeli" adlı yazıma gelen e-mail'lerin çokluğu beni şaşırttı.

Yazımın konusu esasında Gülen değildi.

Amacım Gülen'in başına gelenleri örnek göstererek devletin keyfi olarak vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlamasını eleştirmekti.

Baro Başkanı Orhan Apaydın ve sanatçı Ruhi Su pasaport alamadıkları için 1980'lerde yurtdışına tedaviye gidememişler, belki de hayatları bu yüzden vakitsiz sona ermişti. Apaydın ve Su solculuktan hapis yatmış oldukları için devlet onlara düşman muamelesi yaptı.

Gülen beş yıl kadar önce tedavi olmak için Amerika'ya gittikten sonra geri gelmedi. Çünkü Türkiye'den ayrıldıktan sonra hakkında dava açıldı.

Geri dönse gözaltına alınacaktı. Sağlığı bu riski göze alamayacağı kadar bozuktu. Bunları yazmıştım. Gelen e-mail'lerden Gülen'le ilgili durumun benim yazdığım gibi olmadığını öğrendim.

Gülen "Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurmakla" suçlanıyordu. Geçtiğimiz Mart ayında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi bu konuda bir hüküm verdi. Gülen beş yıl içinde aynı türde bir suç işlerse mahkeme davaya devam edip hüküm verecek. İşlemezse dava ortadan kalkacak.

Bazı hukuk otoritelerine göre bu kararın hukuk sistemimizde emsali yoktur.

Hüküm mahkemenin bir anlamda Gülen'i suçsuz bulduğu, hatta ortada suç falan olmadığını kabul ettiği anlamına geliyordu. Çünkü suç kanıtlanmış olsaydı mahkeme Gülen'i mahkûm etmek zorunda olacaktı. Ama yargıçları bu incelemeyi erteledi.

Hoca'ya bir anlamda "Sizi beş sene uslu durmaya mahkûm ettik" dendi. "Uslu durmazsanız sizi hapse mahkûm edeceğiz." Mahkeme kararı da zaten artık geçerliliğini yitirdi. Yeni Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Gülen'e isnat edilen fiiller de, terör ve şiddet unsuru ihtiva etmemesi açısından, temelden suç olmaktan çıktı.

Kısacası, bir dostumun dediği gibi, Gülen'in isnat edilen fiilleri işlediği sübut bulmadığı gibi, o fiiller de 'suç vasfını' kaybetmiş durumdadır."

Bütün bunlar, tabii, benim bundan önceki yazımda büyük bir hata yapmış olduğum gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Benim yazmış olduğumun tersine, Gülen istediği zaman Türkiye'ye dönmekte hürdü ve hürdür.

Bu hatadan dolayı okuyucularımdan özür dilerim.

Ama temelde iddiam geçerlidir: Türkiye pasaport kanunlarının keyfi olarak kullanıldığı bir devlet olmaya devam ediyor.

Gülen yazısı dolayısıyla yağan e-mail'ler (çoğunun küfür mail'i olduğunu belirtmeme gerek var mı bilmiyorum) bana bir şeyi hatırlattı. Kamplara bölünmüş, hoşgörüsü kıt insanlarız ve kafalarımız demokrat değil. Yıllarca önce Apaydın ve Su'ya reva görülenlere solcu olduğum için karşı çıkmadım. Gülen'e de dinci olduğum için arka çıkmadım.

Neden karşı çıktığımı anlayamayanlar bana değil kendilerine kızsınlar.