Ekonomik Milliyetçilik
Gerçekten dünyanın küçük olduğu ve sınırların kalmadığı bir gerçek. Dünyanın değişmesine de bizim ayak uydurmamız gereği de ortada. Yıllardır, uluslararası alanda bir türlü sivil örgütlerimizi ön plana çıkaramıyor ve yabancılarla belirli ancak onların organize ettiği forumlarda konuşabiliyorduk. Şimdi, Türkiye'de de dünyaya açık bir sivil örgüt hareketi de hız kazandı.
Abant Platformu'nun Paris'te düzenlediği "Cumhuriyet, çoğunlukçu kültür ve Avrupa" konulu iki gün süren bir seminerdeyiz. Gerçekten hem Fransızlar'dan hem de bizden katılım olağanüstü yüksek ve katılması gereken herkes orada. 7 oturumda, Avrupa kimliği, cumhuriyet ve çoğulculuk, laiklik, liberal yapı ve küreselleşme gibi gerçekten hem güncel hem de derin konular tartışılıyor.
Her zaman böyle seminerlerin ve organizasyonların ardından eleştiriler olur. Bu seferde tabii ki olacaktır ancak artık Abant Platformu'nun üçüncü kere Türkiye dışında yaptığı bu organizasyondaki başarısı için de kimsenin söyleyeceği bir söz olmadığını sanıyorum. İşin başka bir yönü de çeşitli görüş ve fikirdeki birçok düşünürü bir araya toplamanın da çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Önemli olan Türkiye'nin hem meselelerini hem dünya ile ilgili sorunlara bakışının dünyanın fikir merkezlerinden birinde Paris'te kendi aramızda değil, başta Fransızlar olmak üzere tüm insanlarla tartışmak. Başta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı olmak üzere organizasyonu yapan Abant Platformu yetkililerini ve danışmanlarını kutlamak gerekiyor.
Fransa'nın önde gelen eğitim kurumlarından ENS'nin Müdürü Monique Canto Sperber'in bana ilginç gelen bir yorumunda dikkatimi dört kelime çekti. "Sevr kompleksi ve Ekonomik milliyetçilik." Aslında Fransa'da son günlerde olan olaylara da bu dört kelime başka bir bakış açısı getiriyor. İnsanların kusurları olmadan, belki küreselleşmenin de getirdiği bir değişim süreci sonunda sahip olduklarını kaybetmemek için direnmeleri. Türkiye'deki insanların Sevr kompleksi de böyle düşünülebilir. Yoksa AB'nin Türkiye'yi işgal etmeyeceğini hepimiz biliyoruz.
Kaldığımız otel Mercure, Sorbonne Üniversitesi'nin komşusu, pencereleri üniversiteye bakıyor. Üniversite bir aydır kapalı ayrıca otelin önündeki yol polis tarafından çevrilmiş. Otelin verdiği anahtarları polise göstererek geçebiliyorsunuz. Bizim otelde olduğumuz gece ise göstericiler üniversitenin bulunduğu meydana kadar geldiler. Polis onları dağıttı. Bu kez olaylar ilk defa istihdam edileceklere ilişkin yeni yasanın Meclis'ten geçirilmesi ile ilgili idi. Fransa'da başta öğrenciler herkes elde ettikleri sosyal haklarını geri vermek istemiyorlar. Ama artık Fransa ve Almanya ekonomileri de bu sosyal yükler altında eziliyor. Bir de Atlantik ve Pasifik ekonomik kutuplarının rekabetine dayanamıyorlar. Verimlilik, etkinlik, ileri teknoloji, katma değer gibi kavramların bu ülkelerde tekrar gözden geçirilmesi ve yeniden yapılanmaları gerekiyor. Bunun için de herkes fedakarlık etmek zorunda. Zaten seminerde de küreselleşme, ulus devlet ve kitlelerin sosyal ve kültürel yapısı üzerinde en çok durulan kavramlar oldu. Dani Rodrik bu üç kavramının birbirlerini ile çeliştiğini zaten yıllardır söylüyor. Ancak ulus devlet bitiyor demek de pek yetmiyor, örneğin ABD her geçen gün daha çok milliyetçi bir ulus devlet olarak yoluna devam edebiliyor.
Alain Touraine gibi bir çağımızın önemli bir sosyologunu dinleyebilmenin de ciddi bir kazanç olduğunu sanıyorum. Ayrıca Türkiye'den gelen ve yurtdışında bu toplantıya katılan bilim adamı, gazeteci ve işadamlarının katkıları da duymak ve görmek gerçekten çok önemli. Paris'teki bir çok öğrencinin de katıldığı böyle forumun çok öğretici olduğunu da düşünüyorum.
Bütün mesele bizim yaptığımız Türkiye tarafından kendi paramızla organize edilen böyle toplantıların sayısını artırmak ve meselelerimizi devamlı herkesle tartışmak.
- tarihinde hazırlandı.