Almanca mı Yabancı Dil, Türkçe mi?

Eğitim Türkçe mi Almanca mı olsun tartışmalarının çözümü, bu sorunun cevabında yatıyor. Başbakanın Türk okulları çıkışı, temel bir tartışmayı körükledi. Ortada iki görüş var: Biri Alman tarafının seslendirdiği, Türkçe eğitimin Türkleri daha da ayrılaştırarak paralel topluma götüreceği. Diğeri de Türkçe eğitimin kimliğin muhafazasındaki önemli rolü.

Her iki yaklaşımın haklı yanları bulunsa da, içlerinin doldurulmadan kamuoyuna sunulması endişe doğuruyor. İki taraf da karşı tarafın hassas olduğu noktalardan, yani uçlardan giriyor meseleye. Almanlar, göçmenlerin Almanca öğrenmeleri konusunda aşırı duyarlılık gösteriyor. Aksini kendi kültürlerini reddetme şeklinde algılıyorlar. Aslında göçmenler Almanca'ya karşı değiller. Ama Türklerin Almanya'ya yerleşme ve orada geçirdikleri tarihî sürece sosyolojik boyutlarıyla bakıldığında, onların işçi olarak çalıştıkları fabrikaların çevresinde yerleştikleri, zamanla Alman toplumu tarafından dışlanmaları, en azından öyle hissetmelerinin de tesiriyle içine kapanık bir grup ve topluluk olarak yaşamaları neticesini doğurdu. Tabii Türkler, yani Osmanlı torunu olan bu millet, kadim bir medeniyetten beslenen bir millet. Onlar Almanya'da işçi sınıfı olarak kabul edilse de, övünerek sahiplendikleri tarihi müktesebata ve toplumsal hafızaya sahipler. Bunu görmezden gelerek ve ötekileştirerek "uyum" politikalarından bir sonucun çıkması zor. Birlikte yaşamanın ilk adımı, karşı tarafı "insan" olarak görmek. Problem daha ilk adımda düğümleniyorsa, diğer tahlil ve yorumların çoğu laf-ı güzaf olarak kalacak gibi görünüyor.

Karşı tarafı insan yerine koymak, onu kültürüyle, diliyle kabullenmek demek. Yoksa benim gibi olursan, konuşursan, giyinirsen, yersen, içersen seni kabullenirim demek 'kültür ırkçılığı'na girer. Hatta bir adım ötesinde onlardan inançlarını da tamamen değiştirmesi isteneceği aşikar. Bu ise özgürlükçü demokrasilerde olmaması gereken bir yaklaşım.

Almanya'da Almancanın önemini benimsemeyen hiçbir göçmen yoktur desek yanlış olmaz. Almancanın önemini algılayamamak ayrı bir şey, bu dilin öğrenilmesine karşı durmak ayrı. Göçmenlerin bir kısmının Almancanın önemini kavrayamaması neticesinde bu dile gerekli önemi veremediği düşüncesi doğrudur. Fakat bu dilin öğrenilmesine bilinçli şekilde karşı çıkan bir kişiye rastlamadık. Hatta binlerce Türk aile, Almancayı daha iyi öğrensinler diye çocuklarını "Nachhilfe" kurslarına gönderiyor. Herhalde bu nokta Alman tarafına yeterince anlatılamadı. Diğer taraftan yaman çelişkilerden birisi de birçok Almanın, Almancaya gerekli önemi vermeyen Türk çocuklarının çok iyi Türkçe konuştuklarını zannetmeleridir. Oysa durum bunun tam tersi. Birçok Türk kökenli çocuk ve gencin dil hissi Türkçe değil, Almancadır. Bunun da kamuoyuna anlatılması gerekiyor. Dolayısıyla burada, Almanca ve Türkçeden öte, bir dil probleminden bahsetmek mümkün. Fakat bu iki dili karşı karşıya getirmeden.

Hâlâ bazı Türk televizyonlarında konuyla ilgili programlarda ve gazetelerde klasik şu tez işleniyor: İnsan, anadilini ne kadar iyi öğrenirse yabancı bir dili daha iyi öğrenir. Elhak doğrudur ve ergenlik sonrasında yabancı dil öğrenenler için söz konusu olan bir tezdir. Ancak bu tez, Avrupa ülkelerinde doğup büyüyen Türk kökenli çocuklar için doğru bir yargı ifade etmez. Zira buralarda Almanca "suni" değil "tabii" şekilde öğreniliyor. Yani; dilin yapısını bilmeden ve küçüklükten itibaren aynen bir anadil gibi. Mesela çocuklar, anaokuluna kadar Türkçeyi iyi sökemese de Almancayı gayet iyi konuşabiliyorlar. Yalnız şu da bir gerçek ki, anaokuluna kadar çocukların anadili ne kadar iyi gelişirse, bir başka dili de o kadar iyi kapabiliyorlar. Çünkü beyindeki dil mekanizmasıyla anadilde öğrenilenler diğer dile kolayca transfer edilebiliyor. Bu belli bir dönem için faydalı olsa da, Avrupa'da yetişen bir gencin evvela anadilini Türkiye'deki yaşıtları kadar geliştirmesini, daha sonra da o ülkenin dilini iyi derecede öğrenmesini beklemek, rasyonel bir yaklaşım değil. Sözün özü şu: Almanca farz, Türkçe vaciptir. Farz ile vacibi karşı karşıya getirmek abesle iştigaldir. Ne Türkçe ne de Almanca "yabancı" dil muamelesini hakediyor. Biri ana, diğeri baba dildir. Yani Avrupa'daki Türk kökenli çocuklar en az iki dilli yetişmek zorundadırlar vesselam.