Gülen, İrtica ve Nasrettin Hoca
Gözcü'de, Kurtul Altuğ'un makalesinin sonundaki cümle, bu istikamette bazı çabaların varlığına işaret ediyor: "Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli Türk Silâhlı Kuvvetleri'nde, 1959-1960 kuşağı görev başındadır" diyor Altuğ. (Gözcü- 14.Ağustos. 2000)
1960 kuşağı
Nedir 1959-1960 kuşağının özelliği: "Meşruiyetini kaybeden bir iktidara karşı direnme hakkını kullanan bir ekip, bir cunta..."
Sonra, ihtilâl evlâtlarını yedi. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nde geniş bir tasfiye hareketi gerçekleşti. Ardından Talât Aydemir'in darbe teşebbüsü, başarısızlığa uğrayıp idam edilmesi. 9 Mart cuntacıları...
Hepsi "27 Mayıs devrimi yarım kaldı; başarıya ulaşamadı" diye yola çıkmıştı.
Memleket bu yüzden çok acı çekti.
Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin bünyesinde özellikle komuta kademesinde, öyle yasa dışı bir zihniyeti benimseyen kişilerin olduğunu hiç sanmam.
Bugün, 27 Mayıs'ın ülkeyi ileriye götürdüğünü söyleyen bir Allah'ın kuluna rastlamıyoruz.
12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat da ancak bizim gibi geri kalmış ve ikinci sınıf bir ülkeye yaraşan hadiselerdi.
Çankaya'da Necdet Sezer, ülkenin bu mâkus talihini yenmeğe çalışıyor...
Alvarlı Mehmet Efe
Alvarlı Mehmet Efe, din âlimi idi. Hasankale Cezaevi'nde yatıyordu. 1940'lı yıllardı. İrticadan tutuklanmıştı. Erzurum'u kana bulayan bir eşkıyayı göz altına aldılar. Sorguya çekerken polis memurlarına sitem etti eşkıya: "Yahu beni ne sıkıştırıp duruyorsunuz. Alt tarafı, 3 ölüm, 4 yaralım var. Öyle Alvarlı Mehmet Efe gibi, sabahtan akşama, Allah Allah mı diyorum?"
İt uğursuz sokaklarda serbestçe dolaşırken, Fethullah Gülen'in üzerine gidilmesi, Alvarlı Mehmet Efe'nin hikâyesini hatırlamamıza vesile oldu.
Türk'e tebrikler
Esasında Türkiye'de hukuka saygılı olanlar var. Bunlardan biri de Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk.
Türk'ün Bakanlar Kurulu'nda, tek başına Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'i savunduğu basına yansıdı. Tebrikler...
Artık Necdet Sezer'in gerekçesi kamuoyunda çok iyi anlaşıldı. İmza için ısrar edenler bile, Kanun Hükmündeki Kararname'nin Anayasa'ya aykırı olduğunu kabulleniyor.
Olağanüstü toplantı
Bence Meclis olağanüstü toplantıya çağrılsa, bir haftada yasayı çıkarır. Meclis grubunda emir-komuta düzeni çok iyi işliyor. MHP'liler ve Anaplılar, tabanlarına en uymayacak bir kanuna bile destek veriyorlar. Bu defa, sivil toplum örgütleri de yollara döküldü. Memurun yargısız infazının doğuracağı sakıncaları bilmemeleri imkânsız.
Kimi, devlet kadrolarına sızmış 3 bin mürteciden bahsediyor; kimi de 40 bin rakamını veriyor.
Önce memuriyetle ilişkileri kesilecek, tazminat hakkından bile mahrum bırakılacaklar; sonra hepsi, kendilerini aklama peşine düşecek.
Aynen Fethullah Gülen'e yapılan muamele gibi.
Gülen sözde çete kurmuş devleti ele geçirecekmiş!
Ama bakıyorsunuz, Mesut Yılmaz'dan Bülent Ecevit'e, Tansu Çiller'e ve Kutan'a kadar bütün liderler onu övüyor. Herkes, okullarını takdirle karşılıyor.
"Çete reisi" Gülen, demek herkesin kalbini kazanabilmiş. Ne biçim takiyye ise, sadece DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel işin farkında! Herkes uyuyor, aldanıyor(!), yalnızca Yüksel uyanık.
Cumhuriyetin uyanık bekçisi Yüksel, 1959-1960 kuşağı (?) ile elele, koruma-kollama harekâtını yürütüyor.
Devleti ele geçirmek
Fethullah Gülen'in amacı, dindar, milletine memleketine bağlı insanlar yetiştirmek. Bu kişiler yönetime gelse daha iyi olmaz mı?
Fethullahçılar devleti ele geçirecekmiş! İt, uğursuz, hırsız takımı devleti ele geçireceğine, bırakınız bu millet, biraz da dürüst, iman sahibi kişiler tarafından yönetilsin. Öyle değil mi?
Refet Kavukçu, Bediüzzaman'ın albümünü yayınladı. Bu kitapta Risale-i Nur talebesi olduğu için yargılanan Zübeyir Gündüzalp'ten söz ediliyor.
Afyon Mahkemesi'ndeki savunmasında Gündüzalp şöyle konuşuyor:
..."Bizi insanlık seviye ve seciyesinde en yüksek mertebelere çıkaran, her sahada vatan ve millet aşkı aşılayarak, uğrunda bütün mevcudiyetimizi feda ettirecek, hakiki bir dinperver olarak bizleri yetiştiren Risale-i Nur eserlerini okuyoruz, okuyacağız. Allah, edep ve terbiye gibi, en yüksek meziyetlere sahip olabilmek için, kuvvetli bir imana sahip olmak gerekir. İman hakikatleri, Risale-i Nur'da kuvvetli deliller ve açık misaller ile anlatıldığı için, okudukça imanım kuvvetlenmiştir... Savcı iddianamesinde diyor ki: 'Said Nursî eserleri ile üniversite gençliği zehirlenmiştir' Biz de buna mukabil deriz ki: 'Eğer Risale-i Nur eserleri bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarca, binlerce kilo ihtiyacımız var. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin'..."
Afyon Hapishanesi
Aynı kitapta Said Nursî'ye ait bir hatıra:
Afyon Hapishanesi'nde yatarken, bir Cumhuriyet Bayramı'nda, cezaevi müdürü Bediüzzaman'ın kapısına bayrak astırır. Onun bayrağa karşı çıkacağını düşünür. Ama aksine, Said Nursî, müdüre bir teşekkür mektubu gönderir:
"Müdür Bey, size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramı'nın bayrağını benim koğuşuma astırdınız. Milli Hareket'te, İstanbul'da, İngiliz ve Yunan aleyhinde Hutuvât-ı Sitte eserini tab ve neşirle, belki bir fırka kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal, şifre ile iki defa beni Ankara'ya taltif için istedi. Hatta, 'Bu kahraman hoca bize lâzımdır' demişti. Demek, bayramda bu bayrağı takmak benim hakkımdır."
Tıpkı Said Nursî gibi, Fethullah Gülen de çeşitli haksızlıkların muhatabı oluyor.
Türkiye ne kadar zaman kaybediyor.
Çete başı diye Fethullah Gülen'i tutuklama hevesine kapılacaklarına, onu teşvik etseler, bir çırpıda ilim, irfan ve iman sahibi çok sayıda genç insana kavuşuruz.
Ama bindiği dalı kesen, çağdaş Nasrettin Hocalar dolaşıyor aramızda.
Necdet Sezer, istediği kadar hukuk dersi vermeye çalışsın, halâ "Böyle gelmiş böyle gider" kafasını değiştirmeyenler var.
- tarihinde hazırlandı.