Zurnanın Son Deliği

Türkiye bir türlü irtica paranoyasından kurtulamıyor. Milli Güvenlik Kurulu dayatması sürüyor. Bu Kurul içinde, askeri kanat, sivilleri adetâ denetliyor.

"Bakalım ev ödevlerini iyi yapmışlar mı?"

İyi saatte olsunlar

Haziran MGK'sında 6 aylık süre vermişlerdi. Özellikle Fethullah Gülen cemaatine yönelik yeni bir baskı dalgası sonbaharda bekleniyordu. Son haftalarda, Gülen'in, Zaman gazetesinde yayınlanan görüşleri, kendini daha iyi anlatmak ihtiyacından doğdu.

"İyi saatte olsunlar" bir süredir rahatsız. "Silâhsız kuvvetlerin" katkısıyla yürütülen mücadelenin, depremle birlikte, zora girdiği, sivil inisiyatif, insan hakları gibi etiketler altında irticaın gemiyi azıya(!) aldığı tesbitini yapıyorlar.

Gerçekten de, depremle birlikte, -belki bir çelişki olarak görülebilir ama- Türkiye'nin makûs talihi değişti. Ülkemiz ağır bir bedel ödedi fakat, bireyler de, kutsadıkları devlete yaslanmadan başlarının çaresine bakabileceklerini anladılar.

Deprem, insanların gözünü açan ikinci bir Susurluk adetâ.

Ardından, Avrupa Birliği üyeliği için yeşil ışık yandı. Merve Kavakçı baskınına gösterilen demokratik tepkiler. Hatta Kışlalı cinayetinin gerçek faillerinin devletin içinde yuvalandığına dair şüphelerin peşpeşe dile getirilmesi.

Genel bir uzlaşma havası. Giderek daha çok sayıda kişi üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağından muzdarip.

28 Şubat'ın büyüsü dağıldı. Sözcüleri, toplumun pek sempati beslemediği isimler: Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Kemal Gürüz, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu, Yekta Güngör Özden, Emin Çölaşan...

Hepsi biraraya gelip 28 Şubat partisini kursalar, yüzde bir oy dahi alamazlar.

Zaman Tünelinde

Hem dünyada, hem Türkiye'de, saatin sarkacı, özgürlüklere doğru sallanırken, zaman tünelinin içinde kalan bir başsavcı, faşist düzenin daha da pekiştirilmesini talep ediyor. Bu taleplerini, üstelik "Demokrasi reformu" adı altında sunuyor.

Ateş olsa cirmi kadar yer yakar. Her ne kadar işgal ettiği koltuk önemli ise de, şahsiyeti tartışmalı bir adalet adamının sözleri toplumu etkilemeyecektir. Kaldı ki, nehirleri tersine akıtmak mümkün değil.

Demirel'in siyaset literatürüne geçmiş bir sözünü hatırlatalım: "Zurnanın son deliği" derdi "İşe yaramaz, at çöpe" anlamında kullanırdı bu deyimi. (1)

Savaş'ın açıklamaları bana zurnanın son deliğinden sadır olmuş gibi geldi. Aslında "İşe yaramaz, at çöpe" demekle de yetinebilirdik.

Öyle ya, herkesin insan hakları ve yüksek standartlı demokrasi peşinde koştuğu bir dünyada, tersine gitmemizi savunan bir hukuk adamının sözlerini daha fazla ciddiye almak mümkün değil.

Zamanlama ve Muhteva

Ama gene de bir iki husus üzerinde duracağım.

1. Zamanlamasının, Milli Güvenlik Kurulu toplantısının hemen öncesine rast gelmesi, dikkat çekicidir. Böyle önemli bir toplantının arefesinde, irtica paranoyasını canlandırmaya yönelmiştir. Lâkin, Vural Savaş ve Nuh Mete Yüksel patentli görüş ve davranışlar artık sempati değil antipati topluyor.

2. Muhtevası, faşist bir yönetim tarzını daha da pekiştirme gayretlerini yansıtmaktadır.

"Hâkim kararı olmadan telefon dinleme uygulaması, Almanya'dan alınması, Terörle Mücadele İngiltere'den" derken, sanki bu ülkelerde insan haklarına özen gösterilmediği izlenimini yaratıyor Savaş.

Oysa, hürriyeti sınırlayıcı kanunlar bu ülkelerde, İnsan Hakları Sözleşmesi ışığında uygulanıyor. Yanlışlar, İnsan Hakları Mahkemesi'nin talepleri doğrultusunda düzeltiliyor.

Bizde zaten Terörle Mücadele Yasası var. Zaten DGM kapsamındaki suçlara Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu tatbik edilmiyor.

Telefon dinlemekten, gizli görevli atamaya, hatta gazete kapatmaya kadar çok sayıda düzenlemeyi ihtiva eden Çıkar Amaçlı Suç Örgütlerine ilişkin bir yasa ise daha yeni kabul edildi.

Bizde halâ siviller askeri mahkemede yargılanıyor. Ve meselâ Sarmusak davasında, Bülent Orakoğlu ile Hanefi Avcı'yı beraat ettiren hâkim Ahmet Karamanlı gibi dürüst askerler, Malatya'ya sürülebiliyor, sonra da Yüksek Askeri Şûrâ kararıyla emekliye sevkedilebiliyor. Allah diğer hâkim Mesut Kurşun'u beterinden korusun.

Ülkemizde, hâkim teminatı, sivillerde de doğru dürüst işlemiyor. Bursa 2'nci İdare Mahkemesi hâkimleri, başörtüsü konusunda özgürlükçü bir karar aldıkları için, geçtiğimiz haftalarda başka bir şehre atandılar. Yani cezalandırıldılar.

Parlamento'ya Saygısızlık

Vural Savaş'ın Parlamento'ya da saygısı yok.

"Hadep ve Fazilet tipi partilerden" söz ederken belli ki, bu siyasi oluşumların üzerine çarpı atılmasını istiyor.

Çok şükür aklı selim, Vural Savaş "tipi" hukukçulara kulak asmıyor. İnsanlar Tayyip Erdoğan'ın peşinden koşarken, zurnanın son deliği itibar görmüyor.

Savaş, Parlamento'yu küçümsüyor; önerilerinin hiçbirinin Parlamento tarafından gerçekleştirilmeyeceğinden yakınıyor.

Elbette gerçekleşmez. Milletvekillerinin pek çoğu, adam gibi adam. Milletin arzuları istikametinde, onun değerlerini koruyarak bu ülkeyi yönetiyorlar.

Parlamento, demokrasiyi katletmek peşinde koşanların suç ortağı olamaz.

Dipnot (1): Zurnadaki son delik ses çıkarmaya yaramaz, sadece bir görüntüdür. Demirel, hatırladığımız kadarıyla, rahmetli Adnan Kahveci ile bir tartışmasında bu tabiri kullanmıştır.