Aleviliği Tanımlamanın Rantı

Geçtiğimiz hafta sonu Aleviliği konu alan 13. Abant Toplantısı'nda öne çıkan bir soru da "Sünnilerin veya bir başkasının Alevileri tanımlama çabasının ne kadar meşru olduğu" sorusuydu. Alevi çevrelerinden bir kısmı bu konuda Sünnilerden yana her türlü anlama veya açıklama çabasını bile bu kapsamda görüyor ve öfkeli bir tepkiyle bu tür çabalara saldırıyor.

Bunu anlamak gerçekten çok zordur. Bir defa Abant toplantısında bir tanım empoze edilmeye çalışılmadı. İkincisi, toplantıda yine Aleviler adına çok daha sağduyulu bir ses olarak temayüz eden Reha Çamuroğlu, bu tür tepkileri çok yerinde bir değerlendirmeyle yanıtladı: "Yaşadığımız dünya, açık dünya, artık kimsenin kimseyi ilgilendirmediği, birbirinden yalıtılmış adacıklardan oluşmuyor. Herkes herkesi ilgilendirebilir ve herkes herkesle ilgilenebilir." Doğrusu Batılılar asırlardır Müslümanlarla ilgileniyor, onları yer yer anlamaya, yer yer açıklamaya ve tanımlamaya çalışıyor. Bu çabalara karşı da Müslüman çevrelerde hep benzer bir soru etrafında güçlü bir hassasiyet oluşmuştur. Oryantalizm, gelişen küresel ölçekteki yeni iletişim araçları ve teknolojileriyle İslam'ı bugün de tanımlamaya devam ediyor ve İslam hakkında Müslüman olmayan çevrelerde, hatta Müslüman çevrelerde bile alıcı bulacak şekilde belirleyici algılar üretmeye devam ediyor.

Ancak bir yandan da akademik düzeyde Müfit Yüksel'in de toplantıda vurguladığı gibi oryantalistlerin İslam hakkında ürettikleri birçok bilgi bizzat Müslümanlarca son derece faydalı da bulunmuştur. İslami ilimler oryantalistlerin İslam'la ilgili çalışmalarından çokça faydalanmışlardır. Birçok alanda Müslümanların yapamadığı birçok tetkik ve araştırmayı oryantalistler yapmış ve Müslüman akademik çevrelerde "oryantalistlerin araştırmalarındaki titizlik ve ciddiyetleri" hep takdirle karşılanmıştır. Ancak, muhtemel kötü niyetlerinin veya belli bir kültüre veya kökene ait olmaktan kaynaklanabilecek etnosentrik bakış açılarının darasını düşürmeye çalışarak bu tür katkılara kendilerini kapatmamışlardır. İyi de etmişlerdir. Çünkü bu sayede Müslümanlar belki kendi başlarına kendilerine soramayacakları birçok soruyla oryantalistler sayesinde yüzleşmişlerdir.

Tabii ki kıyas veya teşbihte hata aranmaz. Sünnilerin Alevilerle olan ilişkisi tabii ki oryantalistlerin Müslümanlara olan ilişkisiyle birebir örtüşmez. Sünni araştırmacı ve akademisyenlerin bugün tefsir, hadis, dinler tarihi, mezhepler tarihi, dilbilim, metin okumaları ve sair konularda kat etmiş oldukları bilgi birikimi, bu konuda bir hayli eksiği ve de ihtiyacı olan Alevilerin kendi kaynaklarına dönme konusunda zararı değil faydası olur. Alevilik şifahi bir kültür olduğu için onu tanımlamaktan rant umanların iştahını kabartmaktadır. Bu da Alevilik için asıl büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Aleviliğin tanımlanmasından Sünni araştırmacıları uzaklaştırmaya çalışanların asıl yapmaya çalıştığı şeyin ne olduğunu iyi görmek gerekiyor. Sanırsınız ki, bunlar Aleviliği her türlü iktidar müdahalesinden korumaya çalışıyorlar.

"Alevi köyünde caminin ne işi var, imamın ne işi var? Alevi ile namazın ne ilgisi var? Hatta Alevilerin Hz. Ali ile ne ilgisi var? İslam'la ne ilgisi var?" diye bağıranların, başkalarını "Aleviliği tanımlıyorlar, Sünnileştirmeye çalışıyorlar" diye suçlamaya ne hakkı olabilir? Bu tür çıkışların olduğu yerde başka asimilatör aramaya ne gerek var? Bu bakış açısına sahip olanların Aleviliğe Sünnilerden daha yakın olduğunu kim iddia edebilir? Bunların Alevilikle ilişkileri olsa olsa "benden başka kimse Alevileri asimile edemez" noktasına varıp dayanıyor.

Türkiye'de Alevilerin büyük çoğunluğunun en çok muzdarip oldukları şey, Sünnilerin kendilerini cehalet sonucu İslam-dışı görmeleridir. Bugün birileri Alevileri bizzat kendi beyanlarına saygı duyarak "Müslüman" sayanları "Alevileri Sünnileştirme doğrultusunda asimile etmeye çalışmak" töhmeti altında bırakıyor. Bu töhmet o kadar hınçla yapılınca Aleviler içindeki farklı sesleri de sindiren despotça bir tanımlama çabasına dönüşüyor. "Biz Aleviler" diye söze başlayıp kendisinden başka beş-on kişinin bile onaylamayacağı son derece büyük cümleler kurmak, Alevileri ne kadar bağlar?

Alevileri iktidar alanı gibi görenlere gelince...

Doğrusu bu tür çabaların adını açıkça koymak lazımdır. Bu tür çabalar Aleviler üzerinde uygulanmaya çalışılan ve başka hiç kimseyle paylaşılmak istenmeyen kıskanç iktidar refleksleridir. Alevi toplumunu kendi iktidar alanı gibi gören bu tür sesler, Alevilerin daha sahih geleneksel kurumlarına ve büyüklerine (dedelere) karşı da açıkça saygısız bir tutum sergilemekten çekinmiyorlar. Diğer yandan, Türkiye'de sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerde Aleviler adına hareket ettiğini söyleyen siyasallaşmış bir grup, genellikle devletin yanında yer alan bir tutumu Alevi siyasallığının ön-şartı gibi sunuyorlar. Kendilerini cumhuriyetin bekçileri gibi gördükçe Türkiye'deki güçlü otoriter devlet geleneğini beslemiş oluyorlar. Şu ana kadar buna dair ciddi bir öz-eleştiri de yapılmış değildir. Oysa "Cumhuriyet ve laiklik bekçiliği" kavramı tam da devletçiliğin en kaba ideolojik dilidir ve bu dil Türkiye'de halkın özgürlük taleplerinin bastırıldığı en güçlü enstrümanı oluşturuyor. Türkiye'de Alevi siyasal dilinin Sünnilik olarak algıladığı İslami hak talepleri, toplamda tamamen sivil alanın devletin totaliter tarzı ve uygulamalarına karşı güçlenmesi anlamına geliyor. Aleviler adına konuştuklarını söyleyenlerin kendi haklarını talep etmek adına bu alana karşı zayıflatmaya çalışan bir politika gütmesini anlamak zor. Hak talepleri bir sıfır toplam kuralına göre işlemiyor ki. Kendiniz için bir hak talep etmek için bunun başkasından alınmasını talep etmek gerekmiyor ki. Aksine sivil alanın genişlemesi hakkı, hukuku çoğaltan bir durum. Bu da her şeyden önce Alevilerin de işine yarayan bir durumdur...

Bu vesileyle Alevilerin hak mücadelesiyle ilgili bir gerçeğe de değinmek gerekiyor. Bugün Alevilerin haklı olarak ve "Alevi" olarak bir şeyler talep etmeleri aslında çok yeni bir durumdur. Cumhuriyetin ilk zamanlarında Kemalistlerle, ellilerden sonra da sol hareketlerle kurmuş oldukları ittifaklar yüzünden Aleviler kent hayatında, bazı küçük istisnalar dışında, hiçbir zaman Alevilik adına bir şey talep etmiş değiller ki alsınlar. Her iki tarihî ittifak Alevileri Alevilikten uzaklaştırmış ve dinselliğini resmen köreltmiştir. Bugün "Alevilerin Alevileşmesi" diye bir sürecin en fazla yirmi yıllık bir geçmişi vardır. Bu esnada kendini bulmaya çalışan Alevilerin, Aleviliği yine dinin dışında başka mecralara çekmeye çalışanlardan muzdarip olduğu görülüyor. Alevileri tanımlamayı bir rant konusu olmaktan çıkarmadan bu ıstırap dinmez.

Prof. Dr. Yasin Aktay, Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi