Papa Sempatizanı Futbolcular

Durkheim "Kutsal yoksa din de yoktur, din yoksa toplum da yoktur" diyor. Dinin bir şekilde bastırıldığı, etkisizleştirildiği ve insanların ister istemez sahte kutsallar, din–dışı kutsallıklar dolayısıyla yeni efendiler arayışı içine girdiği bir çağda yaşıyoruz. Herhangi bir arayış içerisinde olmayıp kendi inandığı noktada ruhunda ve aklındaki bütün boşlukları dolduranlar ise medeni ülkelerde saygı ile karşılanırken ülkemizde maalesef tam tersi sonuç doğuruyor. Özellikle medyatik ve kamuoyunun çok tanıdığı bir isimseniz eğer, inançlarınız noktasında üzerinizdeki baskı inanılmayacak derecede artıyor Ve bütün bunlar Türkiye'de kavramsal anlamda hiçbir net tarifi yapılmayan laisizm adına yapılıyor.

Geçtiğimiz gün haber ajanslarına ünlü futbol takımı Real Madrid ile ilgili bir haber düştü. İspanya'nın ünlü kulübü Real Madridli futbolcular, İtalya'nın başkenti Roma'da Katoliklerin ruhanî lideri Papa 2. John Paul'ü ziyaret etmişti. İsterseniz haberi bir okuyalım. "Tanışma sırasında futbolcuların oldukça heyecanlandıkları dikkat çekti. Real Madrid Kulübü Başkanı Florentino Perez başkanlığındaki yönetici, futbolcu ve teknik kadrodan oluşan 65 kişilik heyeti kabul eden Papa, 'Kilise, sporu, gençlere bağlılık, arkadaşlık, dayanışma, barış gibi değerleri kazandırmak için bir eğitim aracı olarak kabul etmektedir.' diye konuştu. Sporun, kültür ve ideolojiden daha farklı ve üstün olarak, halklar arasında diyalog fırsatı yarattığını ifade eden Papa, toplumda sevgiyi sağladığını söyledi. Başkan Perez, 'Bu ziyaret, bizi daha iyiyi yapmaya teşvik ediyor ve ruhumuzu rahatlatıyor. Burada olmak bizim için bir onur.' dedi."

Derin inançlılar

Papa'yı ziyaretten dolayı heyecanlanan milyon dolarlık futbolcular inançları doğrultusunda hareket etmenin rahatlığını yaşarken, bizde Futbol Milli Takımı'nın değişmez ismi Hakan Şükür'ün 'Fethullah Gülen'e sempati duyuyorum.' sözü DGM savcısı Nuh Mete Yüksel'in soruşturma açmasıyla sonuçlandı. İster misiniz şimdi ayrılıkcı ETA örgütüyle bağlantısı olduğu iddiasıyla Batasuna Partisi'ni kapatan ünlü İspanyol yargıç Baltazar Garzon havaalanında Real Madridli futbolcuları sorguya alsın; "Niçin Papa'ya sempati duyuyorsunuz?'' diye... Çünkü Papa'nın elini öpmesi konusunda Zidane, "Tekrarlanamaz bir gün." derken, Roberto Carlos, "İnanılmaz bir tecrübe oldu. Benim için hayallerimden birini gerçekleştirmek gibi bir şeydi. Kendimi çocuk gibi hissettim." diye konuştu. Figo ise "Derinden Katolik birisiyim. O yüzden tarif edilemez büyük bir heyecandı." dedi.

Bakın Hakan Şükür'ün sempati duyduğu Fethullah Gülen futbol için ne düşünüyor: "Ülkemizin bekası ve yarını adına mutlaka lüzumuna inandığımız diyalog ve müsamaha düşüncesi, diğer vasıtaların yanında bu yolla da herkese duyurulmalıdır. Meselâ futbolda, sahada geçirilecek 90 dakikalık süre çok iyi değerlendirilebilir; oyun içinde gerekli performans gösterilip, tribünlerdeki seyircilere zevkli dakikalar yaşatılabilir ve kimsenin itiraz edemeyeceği, insanlık çapında bir kısım faziletler rahatlıkla sergilenebilir. Bu da yer yer sandalyeleri ateşe veren, birbirlerine sövüp–sayan, zaman zaman kanlı bıçaklı birbirine giren ve sporu bu şekilde duygudan, düşünceden tecrit edilmiş bir meslek olarak görmek, göstermek isteyenlere önemli bir ders olacaktır. Evet, taraftarların, kavga ve dövüş yerine, karşılıklı sevgiyle el sıkışıp, stadyumdan ayrılmaları bugün küçük görülse de, bununla kin, nefret kırılıp, hiç olmazsa belli ölçüde nötr edilecektir ki, dünyanın buna şu anda çok ihtiyacı var." (Fethullah Gülen Perspektifinde Hoşgörü ve Diyalog) Futbol hakkında Papa'nın söyledikleri ile Fethullah Gülen'in söyledikleri arasında pek fark yok. Yalnızca Avrupa'da Papa'yı dinleyen futbolcular sevgiyle karşılanırken bizde sorguya çekiliyor. Zidane, Beckham, Figo, Ronaldo isimlerinin Chirac, Bush, Blair, Schröder isimlerinden kat kat ağır bastığı; spor denilen fakat aslında bir çeşit din sayılabilecek futbolun yeryüzündeki en kutsal görünen isimlerinin tek tanrı inancıyla örnek birer insan tipi ortaya koymaları evrensel barış adına aslında çok büyük bir katkı sağlıyor.

Medya futbolu yanlış sunuyor

Fels Sartre, kolektif bilinç için var olma dışında bir kimliği olmayan, hareketsiz toplumsal nesne örgütlenmemiş grup diyor. Kolektif bilinç belki de ülke insanı olarak bizim bir türlü sahip olamadığımız; ancak bir o kadar da ihtiyacımız olan bir olgu. Neye nasıl tepki vereceğimizi bilemediğimiz anlarda ortak hareket etme zafiyetimizin bugüne kadar bizlere kaybettirdiklerinin belki de hâlâ farkında değiliz. Bilinç altında sindirilmiş başarı veya başarısızlık kavramlarının dışa vurumunun ilkelliği alenen ortada. "Medyada 'sağlıklı yankılanan' herhangi bir şey yok.'' diyen Kesin Ofsayt kitabının yazarı Ümit Kıvanç, futbol âleminin ne kadar kötü yönü varsa medyanın bunları abartıp teşvik ettiğini kaydediyor. Ve ilginç bir tespitte bulunuyor: " Medyanın çarpıtma falan değil düpedüz yalan yazıp çizmesinin âdetâ meşru görüldüğü bir alan futbol.'' Yani medya bir futbolcunun kutsal inançlarının doğurduğu güzelliklerden ziyade tamamen topluma kötü örnek olabilecek yanlarını manşetlere taşıyor. Bu şekilde sosyal algılama yanlışa doğru yönlendiriliyor.

Ayrıca 'toplum' olarak beraber yaşamakta olduğumuzu ve sorunlarımızı ancak bizzat topluca birtakım meselelere el koyarak çözebileceğimizi kavramadığımızı belirten Kıvanç; "Biz ancak isyan edip 'başımızdaki'nin bize daha iyi davranmasını isteriz. En güçlü akımlarımıza bakın: 'Atatürkçüler, İslâmcılar, liberaller, milliyetçi muhafazakârlık'... Hepsi insanları bireylikten çıkarma, tepkilerini tepeden belirlenmiş bir mecraya doğru akıtma peşinde. Ve hepsi de devleti kutsar. Devletin kutsandığı yerde isyan olur mu? Olursa da 'aile arasında' olur zaten."

Ümit Kıvanç'ın futbol merkezli yaptığı bu tespit aslında DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in Hakan Şükür'e karşı takındığı tavrı net bir biçimde açıklıyor.

Futbol hangi boşluğu doldurur.. ya da futbolcu?

Özellikle Batı'da sanayi devriminden, reform ve rönesans hareketlerinden sonra toplum gittikçe sekülerleşmiş ve Ortaçağ'a hakim rengi veren "kilise" ve "din" toplum hayatından yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştı. Bilinçli bir tercihin sonucu oluşan bu dünyevileşme hareketi, hızını alamayıp kutsal ve manevî olan ne varsa, hepsini dünyadan uzaklaştırıp, silip süpürdü, yerine seküler ve profan yeni değerleri ikame etmeyi başardı. Batı'da "Tanrı öldü" ya da "emekli"ye ayrıldı, kilise ve ruhban sınıfı "laisizm" hareketiyle tamamen hayatın dışına itildi, her alanda sınırsız özgürlük hareketleri yerden mantar biter gibi çoğaldı. Sonuçta siyaset, ekonomi, bilim, ticaret vs. "Kilise"nin baskısından ve kontrolünden çıktı. Tanrı topluma küsmüş, dünya hayatına hiçbir müdahalesi olmayan "emekli (retired)" bir "Tanrı" olarak kiliseye ve İncil'in tozlu sayfaları arasına hapsedilmişti. Tanrısını hayatından çıkaran toplum yeni hayatında aradığı mutluluğu bulamadığını fark edince, bir anlamda kendi kutsalını kendi yaratmak istedi. Uyuşturucu, kadın, kumar veya maddi doyum noktalarına ek olarak futbolla bu boşluk doldurulmaya çalışıldı. 20. yy'ın ikinci yarısına gelindiğinde sekülerizm'in parlayan yıldızı futbol oldu. Bu yüzden bir futbolcunun yaşam şekli kendisinin peşinden giden insanlar için çok ciddi bir yol gösterici olabilir. İçki içmeyen, gece hayatı olmayan ve yalnızca Allah'a olan inancıyla manevi boşluğunu dolduran bir futbolcunun toplumun olumlu anlamda kırılma anlarının başında gelebileceği muhakkaktır.

"Gölgede ve Güneşte Futbol" adlı kitabın Uruguaylı yazarı Eduardo Galeano, "Futbol hayatın bir parçasıdır. Doğurduğu tutkular göz önündeyken bir yazar buna kayıtsız kalamaz. Tutkunların ibadeti ve entelektüellerin duyduğu şüphe dikkate alındığında, futbol bir dine benziyor." diyor. Tübingen Üniversitesi'nden Dietmar Mieth ise "Spor dinin yerini tutuyor, bazen de dinin rakibi olabiliyor." tespitini yapıyor ve şunu ekliyor: "İnsan, hayatında en yüksek değer olarak sporu görürse o zaman spor onun dini olur."

"Bana ihtiyaç duyulmasına ihtiyacım var."

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi iletişimci Yusuf Kaplan "Futbol, bir alt kültür olarak, hakim kültürü, sessiz veya sivil itaatsizlik yoluyla olumsuzlayan bir işlev görüyor.'' şeklinde konuşuyor. Başka bir deyişle futbol, hakim kültüre, hakim kültürel yapılara ve paradigmalara bir direnişi sembolize ediyor. Ancak futbol, yeşil sahadan televizyon ekranına "taşındığında" hakim kültür, futbolun direnişçi veya olumsuzlayıcı işlevini nötrleştiriyor; ve "televizyon futbolu" yoluyla alt kültürleri içselleştiriyor ve böylelikle kitleleri kontrol altına alıyor. Dolayısıyla "televizyon futbolu", hakim kültürel yapıların ve kurumların pekiştirilmesine aracılık ediyor. Futbolun iletişim teknolojileri yardımıyla da olsa güçlü etkisinden yola çıkarak Avrupa'da futbol dini ritüelde nasıl yer edindiğine bir bakalım. Fransa 1998'de Hıristiyan futbol severler için hazırlanan kırk dört sayfalık bültende Tanrı bir futbol taraftarı olarak nitelendirilmişti. "Arjantin'de Buenos Aires'teki San Lorenzo Stadyumu yıkılırken bir çok taraftar, kendileri için kutsal olan stadyumun yıkıntılarını ağlayarak ceplerine doldurup götürmüşlerdi. Dünyanın birçok yerinde stadyumlar 20. yüzyılın tapınakları durumundadır. Mesela Brezilya'nın birçok köyünde kilise yok; ama futbol sahası mutlaka var. " (Futbol Sadece Futbol Değildir– Simon Kuper)

Türkiye'de ise Fenerbahçe kulübü eski Başkanı Ali Şen'in bir sözü hafızalara kazındı: "İnsanlar dinini değiştirir; ama takımını asla." Sırf yukarıda bahsettiğimiz tespitlerden dolayı futbolun değişmezi olan futbolcunun tek Allah inancını hiçbir sapkınlığa düşmeden yaşaması toplumu manevî anlamda hiçbir yara almadan sağlıklı bir biçimde nasıl bir gelişim içerisine sokacağını siz düşünün. Çünkü futbol sadece futbol değildir! Arkasında ulusların tarihi, inançları ve öyküsü de yatıyor bir yerde... Hem Türkiye'den hem de dünyadan bir örnekle yazıyı noktalayayım. Bir zamanların altın ayakkabı ödülü sahibi "Tanju Çolak" şu anda sahtekârlıktan hapis istemiyle yargılanıyor. Bir zamanların "futbol efsanesi" ilan edilen meşhur "küçük dev" Maradona, şimdi eroin bağımlısı ve "Bana ihtiyaç duyulmasına ihtiyacım var." diyerek manevî boşluğunu gözler önüne seriyor. Hangi topluluk bu tür sporcuları örnek alır ve ihtiyaç duyar?!

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.