Gülen'in, Medeniyetler Çatışması Tezine Cevabı
Eğer Huntington, Batı medeniyeti için bir önderse, Gülen de mutedil İslam anlayışının sözcülüğünü veya savunuculuğunu yapması açısından onun emsalidir. Aralarındaki farklar, gece ve gündüz gibidir.
Gülen, Huntington'ın yeni cepheler açmakla aslında kültürel ve etnik farklar temeline dayalı bir medeniyetler çatışması için tohum ektiğini öne sürmektedir. Bunun yanı sıra Gülen, Huntington'ın aksine; İslam ve Batı arasında hoşgörü, inançlar arası diyalog ve karşılıksız bir sevgi anlayışına dayalı bir yakınlaşmayı gönülden desteklemektedir.
Peki Gülen medeniyetler çatışması hakkında ne demektedir? Gülen, bu konuda kaçamaklı konuşmadan aklındakileri doğrudan ifade etmektedir. Medeniyetler çatışması hakkında bu tür konuşmaların, kendini gerçekleştiren birer kehanet haline gelmesi ihtimalinden dolayı endişe duymaktadır. Gülen, aynı zamanda bu tür bir iddia neticesinde okuyucuların, yaptıkları bir duâya cevap beklemeleri gibi beklentiler içerisine girebileceklerini belirtmiştir. Huntington, gelecekte bir medeniyetler çatışması yaşanacağını iddia ederek, böyle bir beklentiyi kasıtlı bir hedefe dönüştürmüştür. Gülen, bu tür bir amaç taşıyan çeşitli politikaların ve stratejilerin, böyle bir hedefe ulaşmak ve bunu gerçekleştirmek amacıyla tertip edileceği korkusunu duymaktadır.
Huntington'dan farklı olarak, Gülen şimdiye kadar hiçbir dinin çatışma temeline dayandırılmadığını belirtmektedir. Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında, savaş lanetlenmişti ve Tertullian gibi birçok Hıristiyan pasifistti. Eski Hıristiyanlık savaşla ilgili herhangi bir kural belirlememişti. Ancak dördüncü yüzyıla gelindiğinde, Aziz Augustine, adil savaş teorisini ayrıntılı bir şekilde ortaya koydu. İslam dini de benzer bir şekilde, barışı, dünya uyumunu ve emniyeti temel almaktadır.
Gülen'in, "Medeniyetler Çatışması" tezine karşı cevabı, üç kısımdan oluşmaktadır. Bunlar sözcüklere dökülmüş haliyle; hoşgörü, inançlar arası diyalog ve karşılıksız sevgidir.
Gülen, hoşgörü ve bağışlayıcılık kavramını, Kur'an ve sünnette -başka bir deyişle Hz. Muhammed'in sergilediği âdet/geleneklerde- derin bir şekilde kökleşmiş anlayıştan almaktadır. (Kur'an 25;63, 25;72, 28;55) Allah'ın hizmetkârları, yüzlerine karşı çirkin sözcükler söylense bile, uygunsuz bir karşılık vermezler. Büyük bir asaletle, en uygun bir biçimde hareket ederek ve olumsuzluktan kaçınarak, zor olan yolu tercih ederler. Gülen, bu insanları "hoşgörü kahramanları" diye adlandırır.
Gülen, hepimizi hoşgörüye dayalı daha iyi bir dünya inşa etme yolunda bir araya gelmemiz için cesaretlendirmektedir. Onun geleceğe dair iyimser ve umut dolu bakışı, yirmi birinci yüzyılın hoşgörü çağı olarak adlandırılacağını ifade etmesine olanak sağlıyor. Ve O, bu hoşgörünün çağlar boyu devam etmesini, yani sürekli olmasını arzu ediyor.
Gülen, inançlar arası diyaloğa çatışmalar nedeniyle paramparça olan günümüz dünyasında şiddetle ihtiyaç duyulduğuna inanıyor. Onun için diyalog, iki veya daha fazla kimsenin, ortak meseleleri tartışmak için bir araya gelmesi anlamına geliyor. Diyalog sürecinde, bu kimseler yakın bağlar oluşturuyor. Gülen, dinin temel doğasının, tüm belli başlı dünya dinleri arasında bir diyaloğu gerektirdiğini düşünmektedir. Bu diyalog özellikle üç İbrahimî din; Musevilik, İslam ve Hıristiyanlık için aciliyet taşımaktadır.
Gülen, karşılıksız sevginin gücünden son derece yoğun bir biçimde bahsetmektedir. Gülen'in yazılarında ve vaazlarının birçoğunda, karşılıksız sevgi kavramının bahsi geçmektedir. Gülen, Allah sevgisini dünyadaki en saf karşılıksız sevgi kaynağı olarak değerlendirmektedir. Birey düzeyinde, karşılıksız sevgiyi insan kalbinin tahtında hüküm süren bir sultan olarak adlandırabiliriz. Sosyal düzeyde ise, herhangi bir millet ya da toplum içinde sevgiden daha gerçek veya daha kalıcı hiçbir şey mevcut değildir. Gülen, sevgiden şairane bir biçimde bahsederken, sevgiyi en parlak ışık, dünyadaki en büyük güç ve bir insanı diğerine bağlayan bir zincir veya bağ olarak nitelendirmektedir. Gülen için, sevgimizin okyanuslar kadar geniş olması ve her ruhu bağrımıza basmamızın gerekliliği bir önkoşuldur.
Bu üç öz -hoşgörü, inançlar arası diyalog ve karşılıksız sevgi- Gülen'in, Huntington'ın medeniyetler çatışması tezine karşı verdiği olumlu cevaptır. Huntington'ın çatışma gördüğü yerde, Gülen barış görmektedir. Huntington, İslam ve Batı arasındaki ilişkiyi tamamen kötümser bir bakış açısıyla değerlendirirken; Gülen umut ve iyimserlikten bahsetmektedir. Bu iki bakış açısı arasındaki farklılığı nasıl değerlendireceğiz? Benim cevabım şöyledir: Eğer Huntington, dünyayı bir siyaset bilimcisi olarak görüyorsa; Gülen, aynı dünyaya kendi İslamî inancının getirdiği zaviyeden bakmaktadır.
Gülen'in önerileri, uygulamaya yönelik birçok alt anlam içermektedir. Öncelikle, bir din olarak İslam ve dini bir görüntüye ve apokaliptik bir dile bürünmüş siyasi bir ideoloji olan küresel İslamcılık ayrılmalıdır. Bir din olarak İslam; hoşgörü, barış, diyalog ve karşılıksız sevgiyi teşvik eder. Ancak, ideolojik olarak, küresel İslamcılık, kendi insanlarına karşı şiddet uygulamaya hazır olan Leninizm, Baader-Meinhof örgütü ve Kızıl Tugaylar gibi seküler terör ideolojilerine benzerdir.
İkinci olarak, Gülen bize, eğer bir devrim yapmak istiyorsak, önce kendimizden başlamamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Kelime dağarcığımızdan, "kin", "düşman" ve "intikam" gibi sözcükleri çıkarmalıyız. Diğerlerine saldırıyla karşılık vermek yerine, nezaket ve bağışlayıcılığı alâmet-i farikâmız olarak benimseyerek, diğerlerine "mukabele" etmeli yiz. Gülen, her gün etkileşimde bulunduğumuz diğerlerine sevgiyle ulaşmamız gerekiyor, demektedir. Dolayısıyla, biz öncelikle kendi dost çevremizde değişim unsurları olacağız. Bu şekilde, İslam ve Batı arasındaki boşluğu, son derece küçük ancak büyük önem taşıyan bir adımla kapatacağız.
Gülen ve Huntington, arasındaki farklılıklar barizdir. Huntington, İslam veya Batı'yı birbiriyle çatışma halinde, kutuplaşma nazarıyla değerlendirirken; Gülen küresel siyasete ilişkin daha bütünsel bir bakış açısını tercih etmektedir. Gülen, İslam'ı ve Batı'yı birlikte, uyumlu bir şekilde çalışırken görmektedir. Bu bağlamda, Gülen için geçerli sözcük, diyalogdur. Aynı zamanda belirtmek isterim ki, Batılı zihin yapısının temsilcisi olarak Huntington, küresel siyaseti tamamen seküler bir açıdan değerlendirmektedir. Öte yandan, Gülen üstün bir bakış açısını benimsemekte, yani, küresel siyaseti kendi İslamî inancının getirdiği zaviyeden değerlendirmektedir.
Bu noktada bir soru sormak istiyorum: "Gerçek nerede yatıyor?" Huntington'ın öne sürdüğü gibi, bir medeniyetler çatışması gerçekleşecek mi; yoksa yirmi birinci yüzyılda bir "medeniyetler diyaloğu"nu mu; yani Gülen'in vizyonuyla paralellik gösteren, küresel siyasetin daha umutlu bir bakış açısıyla değerlendirilmesini mi beklemeliyiz? Hiç şüphesiz, benim düşüncelerim ve umutlarım, Gülen'in fikirlerine çok daha uygunluk gösteriyor.
Profesör Richard Penaskovic, ABD'nin Alabama eyaletinde, Auburn Üniversitesi'nde Dini Araştırmalar Profesörü'dür.Bu yazı Profesör Penaskovic'in 25-27 Ekim tarihleri arasında Londra'da düzenlenen "Değişen İslam Dünyası: Gülen Hareketi'nin Katkıları" başlıklı konferanstaki tebliğinden alınmıştır.
- tarihinde hazırlandı.