Gülen'e Düşünsel Hazırlık ve Fikirlerinin Çalışılması Üzerine

Akşam Gazetesi genel yayın yönetmeni Serdar Turgut, Yeni Şafak Gazetesinden Mehmet Gündem'le yaptığı röportajın bir bölümünde Türkiye'nin sayın Fethullah Gülen'e düşünsel olarak hazırlanması gerektiği yönünde bir fikir serdediyor.

Devamlı; "Cemil Meriç gibi Gülen'in fikirlerini de çalışmamız gerekli" diyor.

Bu ifadelerin son yıllarda Türk kamuoyunda sayın Gülen için söylenmiş olan en dikkate değer yaklaşımların başında geldiği kanaatindeyim. "Düşensel olarak hazırlanmak ve fikrî olarak çalışmak" ciddiye alınması gereken saygın bir yaklaşım. Şahsım olarak Serdar Turgut'a teşekkür ediyorum.

Neden mi?

Çünkü, Tanzimat sonrası Türk aydını kendisini sanayileşmiş Batı karşısında zayıf ve hatta ezik hisseden öykünmeci bir aydın tipolojisi olarak karşımıza çıkar. Bu süreci daha gerilere de çekmek mümkündür. Özellikle II. Mahmut'la başlayan ve III. Selim'le devam eden süreç, söz konusu aydın prototipinin yapı taşlarının oluşması açısından dikkatle takip edilmesi gereken tarihî bir evredir. II. Mahmut döneminde yurtdışına okumak için gönderilen 100 kadar öğrencinin sosyal ve psikolojik etkenlerden dolayı Batı medeniyetini algılamakta düştükleri veya düşürüldükleri derin yanılgı, bizdeki "düalist sosyolojinin inşa anları" olarak belirir. III. Selim döneminde ise Fransız İhtilali'nin kan kokusundan kaçan ihtilal karşıtlarının, Osmanlı Beyoğlusu'nda ikamet etmeye başlamış olmalarıyla neşet eden Batılı mikro-toplum modelinin etkisi, Ömer Seyfettin'in "Efruz Bey"indeki ayakları yere basmayan Türk monşerlerini çoğaltmaya başlamıştır.

Islahat Fermanı'ndan sonra Osmanlı ülkesinin dört bir yanında açılmaya başlayan yabancı menşeli okulların -Osmanlı arşiv kayıtlarını incelediğinizde sizleri hayrete düşürecek sayılar ile karşılaşabilirsiniz- yerel karakter ve benliklerimizin yabancı olana evrilmesinde nasıl bir baş aktör rolü oynadıklarını görmek mümkün olacaktır.

Bütün bu insan potansiyeli kayıplarına yönelik "yerel olanın tedbiri" olan II. Abdülhamid'in müdahaleleri bir süre etkili olmuş ise de 1908 cuntası ile akim kalmıştır.

İttihad ve Terakkî dönemi -içlerinde mutlaka samîmî olanları da vardı- bizim düşünsel kayıplarımızın bir sonucu olarak yaşanan bir "siyasî inkıraz" ve "coğrafi daralma" olarak karşımıza çıkar. Hemen ardından gelen Cumhuriyet ise, millî direniş bilincinin tekrar canlanması bir yana bırakılırsa, kadim Türk devlet geleneğinin vazgeçilmezi olan halk-devlet birlikteliğinin jakoben zihniyet nedeni ile büyük yara alması ile sonuçlanacaktır.

Menderes dönemini, "gelenekçi muhafazakârlığın imparatorluk bilincini hatırlaması", Özal dönemini ise, "donanımlı muhafazakârlığın maziye dönük bilinçlenmesi ve küresel olanla rekabete hazır hale gelmesi" olarak kabul edebiliriz.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız süreçte Fethullah Gülen'in düşünce ve eylemleri nereye konulmalıdır? sorusunun cevabı, kanaatimce Serdar Turgut'un "Gülen'e düşünsel hazırlık ve fikirlerinin çalışılması" yönündeki önemli teklifi ile ciddî anlamda bağlantılı olacaktır. Çünkü, sayın Gülen'le birlikte karşımızda Tanzimat'tan günümüze kadar olan Türk sosyolojisinde gerek fikirleri ve gerekse de eylemleri ile farklı bir inşa edici bulmaktayız. Bu "model inşa edici" özgün karakter (Gülen), ne fikrin soyutluğunda boğulup kalmakta ne de eylemin kuruluğuna hapsolmaktadır.

Sayın Gülen'in fikirlerinin çalışılması gibi bir süreç ortaya çıkacaksa, kanaatimce meseleye tek yanlı bir bakış açısı ile yaklaşmak verimli olmayacaktır. Şöyle ki; Sayın Gülen'i, günümüzde zihnî alt yapısında materyalist güdülemeler olan "sorunlu modern liberal birey"e ve "kapitalist egemen model"e alternatif çözümler sunabilen "YENİ KÜRESEL AKTÖR" olarak ele almakta ve değerlendirmekte fayda var.