Bir İ’câz Hecelemesi
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1970’li yıllarda bir grup İlâhiyat talebesine verdiği derslerden oluşan “Bir İ’caz Hecelemesi” isimli eseri Kur’an-ı Kerim’in mucizeliğini çeşitli yönlerden ele alıp ispatlamaktadır.
Bakara Suresi’nin iki âyeti yani 6 ve 7. âyetler kâfirlerden bahsederken, devamlarındaki on üç âyeti (8-20 âyetleri) münafıkların tutumlarını anlatmaktadır. Bunun sebepleri özetle şöyledir:
1- Münafıklar, iman küfür arasında gel-gitler yaşamaktadırlar. Yani Necip Fazıl’ın ifadesiyle, zıp orada zıp burada… Sâbit bir çizgileri olmayan münafıkların ruh portrelerini çizip, müminleri dikkate çağırmaktadır.
2- Bunlar İslâm toplumu bünyesinde gizli, sinsî hareket ettikleri için tahribatları büyük olur.
3- Kıyamete kadar insanlık içinde bu türden, vicdanları çürüyüp kokuşmuş nifak hareketleri olacaktır. Onun için uzun uzun detaylar verilerek tembihler yapılmıştır.
Münafıkların en büyük özellikleri yalancılık ve aldatmadır. Deccallar da bu özelliklerinden dolayı bu münafıklar arasından çıkar.
Kitaptan bazı bölümleri aktaralım:
“İşte bunlar, zaten taklidi bir imana sahip olduklarından dolayı, gel-git yaşıyor, dışarıda mümin görünüyor, içeriye dönüp şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında da müminlere yapabilecekleri oyunları, hüd’aları, keydleri, mekirleri planlamaya duruyorlardı. Binâenaleyh bunların hem dış dünyaları hem iç dünyaları müminlere zarar verme düşüncesi ile dopdolu idi ve bir türlü doğru dürüst inanamıyorlardı. Onun için Kur’an-ı Kerim onlarla alâkalı iman noktasında “Onlar, gerçekten iman etmiş değillerdi” dediği gibi, idrâk ve anlama noktasında da, “Onlar sadece kendilerini kandırırlar ve onlar bunun şuurunda değillerdir.” diyordu. Evet, onlar sadece nefislerine hud’a (hile) yapıyorlar ve buna da şuurları asla taalluk etmiyordu, edemezdi de. Çünkü onları meşgul eden kendilerince önemsedikleri öyle meseleler vardı ki, onları aşamıyor ve asıl düşünülecek hususları düşünemiyorlardı. Niçin acaba bu düşüncelere düştü münafıklar? Cevabı, arkadan gelen âyet-i kerimede. “Kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını ilerletti ha ilerletti. Yalancılıkları ve samimiyetsizlikleri sebebiyle bunlara gayet acı bir ceza vardır.” (2/10)
Kur’an-ı Kerim, zıp orada zıp burada hareket eden menfaat ve çıkar için koşan münâfıkları şöyle resmetmektedir:
“İnsanlardan öyle bir güruh vardır ki, onlar her zaman işin bir kenarından, bir ucundan tutarak Allah’a kulluk yapıyor görüntüsü verirler. Hiç zaman işin altına tam girmezler ve vazifeyi tam uhdelerine almazlar. Buna göre, onlara eğer bir hayır isabet ederse kalbleri mutmain olur; (“Oh iyi oldu, iyi ki buradaydık” derler.) Bir şer, fitne isabet edince de geldiği istikametin tersine dönüverirler de hem dünya, hem âhiret hüsrânı yaşarlar.” (Hac Suresi, 22/11)
Münafıklar gürûhunun dünyayı da, âhireti de terk edememede tıpkı devekuşu gibi davranmalarını aksettiren bu temsil de fevkalâde canlı bir resim ortaya koymaktadır.
Bu resme bugünlerde eğer dikkatle bakacak olursak, yaşadığımız olayları, canlı olarak içinde görürüz. Elbette, işleri hizmetleri ucundan tutup sıkışınca terk edip giden, hatta aleyhe geçenlerle, dünya çapında, iman ve Kur’an hizmeti yapılamaz. Onların bir elekte elenmesi ve bahçemizdeki ayrık otlarının ayıklanması gerekiyordu. İşte bu zâhiren şer gibi gördüğümüz sıkıntılı olaylar, bir elek vazifesi görerek hamları haslardan ayırmış oldular…
- tarihinde hazırlandı.