'Denize girmeyin' demedi mi?

Tuna Boyu Şehidi Ali Aytekin ile ilgili vefatından sonra annesinin, babasının ve kardeşlerinin şahit oldukları enteresan olaylar vardı. Ama bir olay vardır ki, bunun şâhitleri on beş kişidir. Bir nevi tevatür gibi...

İskenderun'da bir arkadaş grubu deniz kıyısına yüzmeye gitmişlerdi. Arkadaşlarından biri boğuluyordu. Herkes panik içinde iken; oraya takım elbiseli birisi gelerek, "O boğulmadı. Biriniz elini boğazına sokarak kusturmaya çalışın." dedi. Onlar da o şık giyimli beyefendinin dediğini yaptılar. Sonra onlara, "HOCAEFENDİ SİZE, 'DENİZE GİRMEYİN' DEMEDİ Mİ?" deyince, içlerinden birisi, "Sen de kim oluyorsun?" dedi. O kişi, soruya aldırış etmeden herkese bir vazife veriyordu. Birisine, "Sen de ŞÂFÎ ismini çek!" dedi. Herkes vazifesini yapıp telaşı atlattıktan sonra en yakındaki hastaneye müracaat ettiler. Oradaki doktor, "Buna ilk yardımı kim yaptı? Çok yerinde müdahalede bulunmuş." dedi.

Bu arkadaş grubu yurda döndüklerinde on beş kişilik gruptan birisi, şık giyimli kişiyi bir yerlerde gördüğünü hatırlar gibi oldu. Bu düşüncesini arkadaşlarıyla paylaştı. Hep beraber Ali'nin daha önce yayınlanan GÜNLÜKLERİNDEKİ resmine baktıklarında, onlara deniz kıyısında yardım edenin Tuna Boyu Şehidi Ali olduğunu anladılar. O gün orada bulunanların hepsi de Ali'nin resmini görüp tasdik etti...

Allahü âlem, cefâkâr ve fedâkâr bir ruhla Tuna Nehri'nde boğulmak üzere olan Cavid Hoca'yı, Romen öğrenciler Klaudio ve Dan'ı kurtarmak için kendisini fedâ edip onları yaşatma aşkıyla şehit olan Ali Aytekin'e böyle bir mazhariyet verilmiş olabilir.

Niyazi Sanlı'nın IŞIK PERVANELERİ isimli kitabının başına Veysel Ayhan'ın ONLARA YEMİN OLSUN başlıklı şiiri serlevha gibi konulmuş...

Başları Nil'le secdeli Everest'le doğrulu
Ana mektubuyla bağrı dağlı, başı dalgın
Tanrı Dağları'nda devleşip gökyüzünü kucaklayanlara...
Fatih'in terkisinde, Yavuz'la omuz omuza,
Neretva'ya Mostar; Volga'ya âsâ olanlara
Büyüksahra'ya yağmur, Sibirya'ya güneş taşıyanlara...
Gökkuşaklı seher soluklulara...
Bir şafak, kurak steplere çağlayan,
Bir akşam Hint güneşiyle gökleşen
Zengibar'da ellerini kaldırıp,
Kandahar'da hüzünle inleyenlere...
Gökkuşağı kurucularına Nahcıvan'ın, Almatı'nın, Tuva'nın
Tiran'ın Nairobi'nin ve Petersburg'un
Başları sarp dağlar gibi dik
Gül yazgılı gök çocuklarına...
Yıldız avcısı gökyüzlü kudsîlere...
Hatırladıkça, gözyaşlarıyla 'O'nun kardeşlerine sizin arkadaşlarınıza...
Onlara yemin olsun...
Yani onların davalarının kudsiyetine, nezd-i İlahi'deki yüceliğine ve değerine...

Kur'an-ı Kerim'in şehitler için "Ölü demeyin; onlar diridirler" hükmü binlerce olayla tahakkuk etmiştir. Bunların en başında "Seyyidü'ş-şühedâ" yani Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza'dır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: "Hadsiz olaylarla ve rivayetlerle, şehitlerin bu hayat tarzına mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri, sâbit ve kat'îdir. Hatta seyyidü'ş-şühedâ olan Hz. Hamza (ra) mükerrer vakalarla kendine iltica edip sığınan adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakalarla bu hayat tabakası aydınlatılmış ve isbat edilmiştir." (Mektubat, Birinci Mektup, Dördüncü Tabaka-yı Hayat)