Şerafeddin Kocaman ağabeyin ardından

İtalya'daki programlarım sebebiyle Şerafeddin ağabeyin cenaze namazında bulunamadım. Ama kendimi arkasından bir şeyler yazmak mecburiyetinde biliyorum. Çünkü aramızda büyük bir hukuk var 1970'li yıllarda ikimiz de İzmir'de din bilgisi öğretmeni olmamız dolayısıyla çok sık bir araya geliyor ve görüşüyorduk. Sızıntı Dergisi'nin neşredilmesinden itibaren beraberliğimiz iyice arttı. Çok geceler saat üçlerde biten Sızıntı'ya yeni gelmiş yazıları okuyup seçme ve tashih etme toplantılarımızdan sonra aynı yönde olan evlerimize beraber yürüye yürüye ve konuşa konuşa giderdik. Bu yürüyüş, en az 40 dakika sürerdi Şerafeddin ağabey, her zaman vakur, mütevazı, ciddi, temkinli, istikametli, babacan ve kocamandı Üzerinde bulunan eğitim hizmetleri gibi, Sızıntı Dergisi'nin işleri de büyük gayret ve fedakârlık gerektiriyordu. O, bunların hepsini ihtimamla yerine getiriyordu.

Yazıları tashih ve seçmenin yanında o zamanlar kuşe kâğıt sıkıntımız da vardı. Gitmediğimiz yer kalmadı Bir seferinde Muğla'ya SEKA Dalaman Kâğıt Fabrikası'na gittik O zamanki belediye başkanı CHP'li Musa Bey'le ve fabrika müdürü ile görüştük. Musa Bey'den sıcak bir karşılama ve destek gördüğümüz halde, müdür bize başka şeyler îma etti. Rüşvet verecek halimiz yoktu Beraber İzmit SEKA'ya gittik. İzmit'te o zaman SEKA kendisine bağlı olan bakanın bir arkadaşı vardı. Onu ziyaret edip bize bir randevu ayarlamasını rica ettik. O zât bize, “Ona ne söyleyeceksiniz?” dedi. Biz de, “İlmî, ictimaî, ahlakî bir dergi çıkardığımızı ve bunun için kuşe kâğıda ihtiyacımız olduğunu, Sızıntı Dergisi'ne bir tahsisin yapılmasını anlatırız.” deyince güldü. “Düşünüyorum da, sizler başka bir gezegenden geldiniz herhalde!.. Onlar sizin bu sözlerinden hiçbir şey anlamazlar. Sizinle konuşurken bile onlar seçkin bir lokantada yiyecekleri havyarı düşünürler.” dedi.

Oradan da ümidimizi kestik. Bu durum, 1983 yazında benim rüyama da girdi: Şerafeddin ağabeyle yine böyle Sızıntı'nın kuşe kâğıdı için bir yerlere gitmişiz ve çok yorulmuşuz da Konya'da Mevlânâ Hazretleri'nin türbesinin önündeki ağaçların birisinin gölgesine kendimizi atmışız Rüyada da hava çok sıcak Uzanıp dinlenelim dedik. O sırada birisi gelip, “Sizi Mevlânâ Hazretleri çağırıyor!” dedi. Biz de çok yorgun olduğumuzu, biraz dinlenip sonra huzuruna çıkacağımızı söyledik. Yine kafalarımızı yere koyup uyumak istedik. Tam o sırada Mevlânâ Hazretleri'nin türbesinden, bizzat kendisi tarafından ismen çağrıldım. “Buyurun!..” diye bağırıp rüyadan da uyandım ve yattığım yerden doğrulup kalktım Artık Konya'ya gitmem gerekiyordu. Ama ben oraya öğretmen olarak gitmek istiyordum. Onun için Şerafeddin ağabeyle beraber Ankara'ya gittik. Milli Eğitim Bakanlığı'nda üst seviyede bir arkadaşı vardı. Belki İzmir'den Konya'ya nakilde bir yardımı olur diye beni arkadaşının yanına götürdü. Ona derdimizi anlattık ama anlaşılan bizi kerhen dinliyordu. O sırada Almanya'ya Ramazan ayı münasebetiyle vazifelendirilmiş bir öğretmen içeri girdi. Ona, “Bana bak. Almanya'ya gidiyorsun, orada sakın cemaatlere gitme Evlerine bile davet etseler icabet etme. Unutma, üç kişiden biri devlettir. Yaptıklarınız bize hemen gelir. Ona göre!..” dedi. Aslında bu sözleri bize söylüyordu. O öğretmen, “Efendim, onlara selam da mı vermiyeyim?” deyince, bu sefer, “O kadar da değil; elbette selam alıp vereceksin.” dedi Baktım Şerafeddin ağabey çok üzüldü. Hemen oradan ayrıldık. Dışarı çıkınca, “Hayret!.. Bu arkadaş hiç böyle biri değildi. Herhalde 12 Eylül darbesinden sonra bunları çok sıkıştırmışlar ve kendilerine benzetmişler.” diyerek teessüf etti. Şerafeddin ağabeyin anne tarafından dedesi, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin postacılarındandı; Postacı Abdullah Köylere, yazılan Risale-i Nurları taşımıştı. Tam teyidini yapamamakla beraber, kayınpederinin İzmir'deki otelinde, Bediüzzaman Hazretleri İstanbul üzerinden denizyolu ile Antalya'ya götürülürken, bir müddet misafir edilmiş diye işitmiştim

Sızıntı Dergisi münasebetiyle İzmir'den ayrıldıktan sonra her ay yine Şerafeddin ağabeyle görüşüyorduk Bu hastalığa yakalandıktan sonra gücü yettiğince toplantıları bırakmadı. Ama herkes ile helâlleşmeye çalıştı. Hatta, kendisine haksızlık yaptığına şâhit olduğum birisinden bile helallik istemiş. Halbuki mağdur olan, mazlum bulunan Şerafeddin ağabey idi. Çok iyi biliyorum. Bunu da bizzat karşı tarafın ağzından duydum ve hayret ettim. Ben affedemedim ama o affetmiş hem helallik dilemiş

Çok ağır bir hastalığa tutulmasına rağmen hiç şikâyetini duymadım. Mümine yakışır bir tevekkül ve teslim içinde bulundu. Isparta'nın İslamköy'ünden Hâfız Ali ağabeylerin peşinden yetişmiş değerli bir arkadaşımız ve ağabeyimizdi. Isparta, onunla iftihar etmeli Kendisine Cenab-ı Hak'tan rahmet, Cennet ve Cemâlullah diler, eş-dost ve evlatlarına sabr-ı cemil temenni ederim. Başta büyüğümüz olarak hepimizin başı sağ olsun Cenab-ı Erhamürrahîmîn, ebedî âlemde bizi, birbirimizden ayırmasın. Âmin!..