Kur'an beşer sözü olamaz

1985 yılındaydı kendisiyle ilk tanışmamız. Bursa'da ilahiyat fakültesinde öğrenciydi o zamanlar. Kader bizi Fethullah Gülen Hocaefendi'nin talebeliğinde buluşturdu. Aynı halkada yıllarca beraber arz ve takrir usulüyle ders okuduk. Sonra kader yollarımızı ayırdı. O akademik hayata geçerken ben başka yerlerde ama hep aynı alan içinde çalıştım. Türkiye'deki kitap piyasasını çok yakından takip etmeme rağmen, nedendir bilmem, Muhittin Akgül'ün Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Kur'an'ın Kaynağını İspat Yöntemi adlı kitabından geç haberim oldu. Daha kitabı görmeden 'ehil bir kalem' dedim. İki sebebi var: Birincisi, Akgül'ün akademik hayatını tefsire adamış olması. Nitekim bir ilahiyat fakültesinde profesör. İkincisi, Hocaefendi'ye talebe olma ayrıcalığı. Bilhassa bu ikinci nokta mezkur çalışmayı Hocaefendi'nin yirmi kitabından spesifik bir konunun tarandığı masa başı incelemenin ötesine taşıyor. Önemli mi bu? Cevabı kitabın sayfaları arasına dalınca, Hocaefendi tarafından getirilen temellendirmelere yapılan değerlendirmeleri okuyunca kendiniz vereceksiniz ve farkı teslim edeceksiniz.

Bir hususa daha işaret edip kitabın muhtevasına geçeyim. Şahsi kanaatime göre kitap, ülkemizin bir yıldan beri içinde bulunduğu ve devlet imkânlarıyla Hocaefendi'nin ve Cemaat'in düşmanlaştırıldığı dönemi daha iyi anlamaya vesile oluyor. Çünkü söz konusu edilen mesele, Efendimize (aleyhissalatü vesselam) ve onun peygamberlik adına ortaya koymuş olduğu her şeye itiraz ile alâkalı. Bir başka beyanla, kitap Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) şahsına ve Kur'an'ın kaynağına yönelik itirazları esas alıyor. Bu gözle okuyunca "dün Hazreti Peygamber'e (aleyhissalatü vesselam), bugün O'nun varisi olan ulemaya" diyorsunuz ve aradaki benzerlikleri birebir tespit etme imkânınız oluyor. Bazen benzerlikler öyle örtüşüyor ki, şaşkın bir halde, "böyle gelmiş böyle gider" demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Prof. Dr. Muhittin Akgül, Kur'an'ın Kaynağını İspat Yöntemi adlı yeni kitabında Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Kur'an'ın kaynağını ortaya koyduğu düşünceleri tek tek ayıklıyor ve bunların analizini yapıyor. 20 farklı eserde yer alan görüşlerin derlendiği çalışma, bu konuda derli toplu bir kaynak niteliğinde.

Kur'an'a yapılan saldırılar

Kitaba gelince; tarih boyunca Allah'ın rahmetinin göstergesi olarak insanlığa gönderdiği her peygambere çeşitli nedenlerle itiraz edilmiştir. Efendimiz de bundan müstesna değildir. Yalancı dememiş, diyememişlerdir ama sihirbaz, kâhin, şair, mecnun demişler ve bununla Allah Resulü'nü (aleyhissalatü vesselam) toplum nezdinde itibarsızlaştırmak, getirdiği mesajı etkisizleştirmek istemişlerdir. Söz konusu itirazlar Efendimizin hayatı ile de sınırlı kalmamış, tarih boyunca değişik kesimler aynı türden iddiaları sürekli seslendirmiştir. Bu saldırılar karşısında ulema elbette boş durmamış, cevabî veya inşaî çalışmalarla üzerlerine düşeni yapmışlardır.

Bu bağlamda getirilen itirazlara bağlı olarak Kur'an'ın kaynağı sorusu ayrı bir önem taşımıştır, çünkü Kur'an metin merkezli bir din olan İslam'ın temelini oluşturur. Burada meydana gelecek bir kırılma dinin bütününe, hatta inşa ettiği medeniyete sirayet edecektir. Buna bir de Kur'an'ın sair ilahi kitaplardan farklı olarak kelime kelime Allah'ın beyanı oluşunu ilave ederseniz, Kur'an'a yapılan saldırıların ehemmiyeti daha net anlaşılacaktır.

Muhittin Akgül, Hocaefendi'nin 20 kitabını işte bu gözle taramış ve önce Kur'an'ın kaynağını tespit adına ortaya koyduğu düşünceleri tek tek ayıklamış, ardından bu düşüncelerin analizini yapmış. Yazar tespitlerini üç ana başlık halinde tasnif etmiş. İlki, Kur'an'ın i'cazı yani lafzının mucize oluşu açısından. İki, muhtevası açısından. Ve üç, Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) hayatı açısından. Mesela ilk bölümde, Kur'an'ın üslubundaki eşsizlik, edebi tasvirler, tasvirlerdeki karakterlerin mükemmel bir şekilde yansıtılması, belâgat üstünlüğü, her seviyeye hitap etmesi, tazeliğini hiç kaybetmemesi, bütün zaman ve mekânlardaki kimselere, benzerini getirme açısından meydan okuması, gayba ait haberler içermesi, içinde hiçbir tenakuzun olmaması gibi alt başlıklarda derinlikli tahlillere yer vermiş ve ardından son cümlesini söylemiştir: Kur'an beşer sözü olamaz.

İkinci bölümde insanı aynı sonuca ulaştıracak ayetler ele alınmış. Kur'an'ın muhtevasının bütün insanlığı ve kıyamete kadar bütün zamanları içine alacak şekilde geniş olması, hayata ait hemen her sahada beyanlarının bulunması sadece iki ara başlıkta işlenen iki konu. Efendimizin (aleyhissalatü vesselam) hayatına gelince, bu da en azından diğer ikisi kadar önemli bir başlık. Çünkü oryantalistlerin çalışmalarından da gördüğümüz üzere, mesajın taşıyıcısı olan insana ait menfi şeyler, tabii olarak mesajın kendisine yansıyacaktır. Allah kelâmı olması hasebiyle Kur'an'da tenkide medar bir şey bulamayan İslam karşıtları, tarih boyunca Peygamber Efendimize bu gözle odaklanmaya çalışmışlardır. Tenkide medar diye nitelendirdikleri her şeyi de büyüterek kamuya yansıtmak için bütün imkânlarını kullanmışlardır. Sanırım bu satırları okurken sizin de aklınıza gelen onlarca örnek vardır. Hazreti Aişe Validemiz'le evlilik yaşından Hazreti Zeynep ile evliliğine, esirlere muameleden münafıklarla olan münasebetlerine kadar birçok örnek...

Netice itibarıyla, Kur'an ilk nüzulünden bugüne üzerinden geçen 15 asrın da şehadetiyle sabittir ki, Allah kelâmıdır. O Allah Resulü başta olmak üzere hiçbir beşere nispet edilemez. Muhittin Akgül, bu kitabı ile Hocaefendi'nin mezkur eksendeki görüşlerini toplamış. 20 ayrı eserde dağınık halde bulunan görüşlerin bir araya getirilmesi ve analizi, bizim gibi okuma özürlü toplum için hayati önem taşıyor. Kaldı ki, bu Hocaefendi'nin Kur'an hakkındaki düşünceleriyle alâkalı ilk çalışma değil. Yazarın önsözde de ifade ettiği gibi, Suat Yıldırım ve İsmail Albayrak Hocaların da yaptığı çalışmalar var. İnancım o ki, bundan sonra da olacak ve Fethullah Gülen "Hocaefendi" lakâbına hak kazanan ilmî yönü ile daha iyi tanınacak. Bugün onu bu bağlamda keşfedemeyen, tahfif eder bir tarzla "cami imamı" deyip caminin duvarları arasına sıkıştırmaya çalışan dar düşünce sahipleri de belki utanacak.

Muhittin Akgül'e ve kitabın okuyucuya ulaşacağı safhaya kadar emeği geçen herkese teşekkürler.