Algı sihirbazlarına hukuk rehberi!

Hizmet Camiası ve Fethullah Gülen’e yönelik algı operasyonları yeniden hızlandı. Kamuoyu ilgisini dağıtmak adına ‘cambaza bak’ malzemesi olarak tekrar servis yapılıyor. Temcit pilavı gibi aynı şeyleri yazıp durmaları ellerinin ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Kamunun vicdanı ve aklıyla alay edercesine sürdürülen illüzyonun asgari hukuk bilgisini tutturamayışı ise sırıtıyor. Bu hukuk skandallarının bazı savcılara dayandırılması ayrı garabet. Hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencilerinin yapmayacağı teknik hataları, kerli ferli savcıların yaptığını iddia etmek hakikaten üzücü. Hükümete yakın gazeteler, uzun süredir meslek etiği gibi kaygıları boş vermiş durumda. Ancak savcıların yazılı hukuk metinlerini bilmiyor ya da umursamıyor olduklarına hâlâ ihtimal vermek istemiyorum. Böylesine basit hataları gazetelerin özel görevli elemanlarının yaptığına inanmak en iyisi.

Basit hukuk dersleri

Savcıların bu basit bilgilere vâkıf olduğu umuduyla Sabah, Yeni Şafak, Star gibi hükümet medyasındaki arkadaşlara teknik destek vermek istiyorum. “Savcılık, Fethullah Gülen’in 1989’dan bugüne tüm faaliyetlerini inceliyor. Beraat ve takipsizlikle sonuçlanan dosyalar tek tek ele alınıyor” diyorsunuz ya… Ders 1: Gülen’in yargılandığı ve 2008 yılında Yargıtay Genel Kurulu’nda onanarak kesinleşen beraat kararı o söylediğiniz devreyi ve suçları kapsıyor. İlgili daire ve Ceza Genel Kurulu’nun onadığı bir kararı savcı, sadece bilgi hazinesini genişletmek üzere okuyabilir. Kendini Yargıtay’ın üzerinde gören savcıyı acilen tımarhaneye kaldırırlar. Bunu adliye bahçelerinde arzuhalcilik yapanlara bile sorsanız anlatırlar. Kendinizi böylesine küçük düşürmeyin. Ders 2: Bütün ceza yasalarında olduğu üzere bizde de ‘zaman aşımı’ uygulaması vardır. Sıralanan suçlarda azami süre 20 yıl. 1989+20=2009. Beş yıl önce zaman aşımı dolmuş dosyaları okuyan savcının eline ‘yılın arşiv kurdu’ ödülü dışında bir şey geçmez. Ders 3: ‘Rahşan affı’ diyeyim ki siz de anlayabilesiniz, 2000 yılında çıkarılan Şartla Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi Kanunu, 23 Nisan 1999’dan önceki suçları dolaylı affa uğrattı. PKK’lılar dâhil binlerce insan mahkemelere müracaat ederek mahkûmiyetlerinin sonuçlarını ortadan kaldırdı. Yani bırakın Gülen gibi beraat etmeyi, ceza alanlara bile yapılacak hiçbir şey yok.

Hizmetve Fethullah Gülen’e yönelik algı operasyonları yeniden hızlandı. Kamuoyu ilgisini dağıtmak adına ‘cambaza bak’ malzemesi olarak tekrar servis yapılıyor. Kamunun vicdanı ve aklıyla alay edercesine sürdürülen illüzyonun asgari hukuk bilgisini tutturamayışı ise sırıtıyor.

Yalanlanmış iddiaların ucuz tekrarı

Bundan sonraki kısım Hürriyet ve bilhassa Milliyet’in de işine yarayabilir. Star ve Yeni Şafak Gazetesi 24 Şubat’ta yedi bin kişinin telefonlarının dinlendiğini ileri sürerek kamuoyunda tanınan isimlerin fotoğraflarını bastı. Ertuğrul Özkök’ten Ahmet Ertürk’e, Mehmet Bekaroğlu’ndan Yılmaz Ateş’e kadar isimler vardı. Sonra bu sayı 2280’e, oradan da 130’lara düştü. İstanbul’daki adliye ve emniyet dağıtıldıktan sonra liste unutuldu. Mahkeme kararı olmadan dinleme yapılamayacağı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın hukuksuz dinlemeye izin vermeyeceği gibi itirazlar laf kalabalığında boğuldu. İki gün önce Yeni Şafak hemen hemen aynı isimlerin fotoğraflarını basarak haberi yeniledi. Bu defa hedef doğrudan TİB olmuştu. 2008-2010 tarihleri arasında 64 kişinin dinlendiği ve bunun TİB’de yapıldığı ileri sürülüyordu. İlk haberden ders çıkarılmış olacak ki inandırıcılıktan uzak rakamlar tercih edilmemiş. Yine çatıdaki gizemli çanaklarla habere esrarengiz bir hava katılmış. Hükümete muhalif isimler özenle ön plana çıkarılmış ve ‘bize teslim olmazsanız öcüler sizi yer’ mesajı verilmek istenmiş.

Yeni adres tib

Yeni operasyon adresinin TİB olduğu anlaşılıyor. Teknik birçok itiraz yapılabilir; ‘TİB sadece prosedürlerin kanuna uygun olmasını takip ediyor, dinlemeyi izni alan güvenlik birimi yapıyor.’ filan denilebilir. Anlamaya açık olunmadığı için gereksiz nefes tüketimi olacak. Fakat merak ettiğim bir konu var: Söz konusu dönemde TİB Başkanı Fethi Şimşek’ti. Hükümetin, en güvenilir savcılarından biri olarak Ankara’ya başsavcı yaptığı isim yani. Kurum o yıllarda başka bir cenahtan benzer suçlamalara muhatap oluyordu. YARSAV ve Ömer Faruk Eminağaoğlu merkezli kampanyalar öylesine etkili olmuştu ki TİB’e üç defa baskın düzenlenmişti. En ağır ithamlardan biri Yargıtay’ın dinlenmesi olunca teftiş hem titiz yapılmış hem de kamuoyu tarafından ilgiyle takip edilmişti. Herhangi bir hukuksuzluk tespit edilmiş olsaydı, Ergenekon savunucusu medya linç etmek için dünden hazırdı.

Fethi Şimşek’i hatırlayalım

Fethi Şimşek, 12 Kasım 2009 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek bir anlamda isyanını seslendirdi. TİB Başkanlığı’nın, dinleme veya dinlememe gibi bir yetkilerinin bulunmadığını, bu konudaki kararın mahkemeler ve savcılara ait olduğunu söyledi. Şimşek, yapılan işlemleri şöyle savunmuştu: “Bugün tartıştığımız dinlemeler, usulüne uygun ve mevzuatta yazan hususlara uygun dinlemeler.” Ulaştırma ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım da TBMM’de aynı konudaki eleştirileri şöyle cevaplıyordu: ‘’Türkiye’de bütün dinleme talepleri önce mahkemeye gidiyor, daha sonra mahkeme kararı TİB’e geliyor. TİB bunu inceleyip yol veriyor. TİB, 5 binden fazla dinleme talebini reddetmiş, bir yılda 70 binini kabul etmiş. Nüfusun binde birine geliyor. Bu konuda yanlış bilinen bir doğru var; TİB hiçbir şeyi dinlemiyor, dinleme yetkisi yok. Bu kuruluşun tek görevi, dinleme yapmak isteyen yetkili kurumlara dinleme için uç vermesi, izin vermesi veya vermemesidir. Eskiden bu, telefon şirketinden alınıyordu.”

Hem şüpheli, hem başsavcı

Size de tuhaf gelmiyor mu, kurumun başındayken yasa dışı dinleme suçlamasına muhatap olan ve kendini savunan Fethi Şimşek, şimdi suçlama makamında oturuyor. Kurumun tepesine çanaklar yerleştirilip yasa dışı dinlemeler yapılırken hipnoz altında filan mıydı? Haberde ‘Mahkemelerden kararlar çıkartıldı’ deniyor, hani kararlar? Belge diye yayımlanan metinleri yazmak için biraz hayal gücü yeterli! Belge olması için altındaki imzalarla birlikte kararların ortaya konulması gerekiyor.

Buradan hukukî bir sonuç çıkma ihtimali sıfır. Ama bürokratik kıyım için gerekçe üretiliyor ve ‘cambaza bak’ misyonu eda ediliyor. Algı sihirbazları ile paslaşan gazetecilerin ‘dinlenmek nasıl bir duygu’ konulu yazı ve konuşmaları ise komik kaçıyor.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/bulent-korucu/algi-sihirbazlarina-hukuk-rehberi_2220945.html