Himmet’i havuz haracıyla karıştıranlar!

‘Sevgi birliğe, bencillik yanlızlığa götürür’ diye güzel bir ifade var. Türkiye’de yolsuzluk batağına saplanan ve durumu izah etmekte zorlanan Tayyip Erdoğan, şimdi de, Hizmet Hareketi’nin himmet geleneğini diline dolamaya başladı. İşin güzel tarafı, ‘cemaat okullarına çocuklarınızı vermeyin’ dedikçe kayıtlar artıyor, ‘yurtlardan çıkın’ dedikçe yeni yeni yurtlar hizmete giriyor, ‘destek vermeyin’ dedikçe insanlarımız, maddi desteğini katlıyor. 30 yıldan bu yana artık Anadolu’da bir kültür halline gelen ‘Himmet’i diline dolamasına verilen tabii tepkidir bu. Çünkü insanlarımız Erdoğan’ın tavsiyesiyle vermeyi öğrenmediler ki, onun baskılarıyla vermeme yolunu tercih etsinler. Darbe dönemlerinde de, Allah rızası için verilen bu maddi desteğin kaynağı etrafında ‘yanlış algı’ oluşturulmaya çalışılmıştı.

Kaynağı tertemiz olan bu sosyal yardımlaşma geleneği yeniden kirletilmeye veya insanların kafasında soru işaretlerini oluşturmaya çalışanlar, emin olsunlar boşa kürek sallıyor. Başbakan, kendi ve etrafındaki şaibeleri bastırmak için “Camia iş adamlarından haraç alıyor” iddiasında bulunuyor. Yani Himmet’in ismini ‘haraç’ olarak değiştirdi. Dervişin fikri neyse zikri de o olur. İşadamı Ayhan Bermek, Başbakan’ın iddiasına şu güzel cevabı veriyor; “Başbakan, himmetin ne olduğunu bilir. Sadakayı, fitreyi de bilir. Himmet kalpten kopan sevaba iştiraktir. Hizmet Hareketi, masum doğmuştur, yarınlara da masum gidecektir. Kim ne derse desin onun masumiyeti kirletilemez.” Kara propaganda yaparak kara parayla, beklentisiz vermeyi birbirine karıştıranlara, ancak bu kadar güzel cevap verilebilirdi. Erdoğan’ın, ‘haraç’ olarak nitelediği ama literatürümüze ‘himmet’ olarak giren bu hayırlı teşebbüsün halk nezdindeki ifadesi; ‘hayırda yarış’ tır. Kaderin cilvesine bakın, başbakan bu talihsiz kara propagandayı, meydanlarda yürüttüğü bir süreçte, Sydney’de fedakâr Anadolu insanı, salonlarda yine infakta yarışıyordu. Şimdiye kadar toplanan bunca yardımlarla, ne kimse babasına gökdelen dikti ne de evlerindeki çelik kasalara istifledi. Dün Anadolu’da buna ‘himmet’, bugün Avustralya’da ‘açık artırma’, bir başka kıtada ise; ‘sponsor’ olarak isimlendirilen tüm bu civanmertliklerin inancımızdaki anlamı ise; ‘karşılıksız verme’ dir. ‘Beklentisiz verme’ herkese nasip olmadığı için; yüreklerini ortaya koyan bu fedakâr topluluğun gayreti, bazılarınca ‘haraç’ olarak nitelendirilmesi normaldir.

Himmeti milleti diyerek yola çıkan bu topluluk; eşinin takılarını, bindiği arabasının anahtarını, barındığı evinin açarını bir çırpıda çıkarıp verebilecek kadar merttir. Bu fedakârlığa, laik kesim düne kadar, ‘Değirmenin suyu nereden?’ diyerek enva-i çeşit iftira, bühtan ve tezviratlarla karşılamışlardı. Kimisi bilmeyerek, büyük bir kesim ise kasıtlı olarak, bu temiz kaynağı, kâh Amerika’da, kâh Arabistan’da, kâh başka ellerde ısrarla aradılar. Anadolu’nun bağrından gürül gürül akan bu zengin ırmağı, görmemezlikten geldiler. Neyse ki, ufuksuzluğu şiar edinenler, stadyumları, kapalı spor salanlarını ve geniş mekânları akın akın dolduran kitleleri görünce, değirmenin suyunu da, kaynağını da gördüler. Dün bu kaynağı başka vadilerde arayanlar nasıl mahcubiyet içinde kaldılarsa, bugün bu fedakarlığa ‘haraç’ diyenlerin de, yarın aynı mahcubiyeti yaşayacaklarından en ufak bir şüphemiz yok. Nasırlaşmış eller ve tertemiz kazancıyla hayır yolunda infak edenlere ‘haraç’ veren yada haraç toplayan olarak görenler, ar damarları çatlamamışsa muhakkak ki utanacaklar. Tarih; bu art niyetli, peşin fikirli, bencil düşünceli yaklaşım ve yakıştırmalarda ısrarcı olanları, hep mahcup etti. Türkiye’den dünyaya akın eden, hoşgörü kıvılcımını tutuşturanlara “gizli örgüt”, sevgiyi bayraklaştıranlara “çete”, hak yolunda infakta bulunanlara “haraç toplayan”lar olarak niteleyenler, bir gün rezil-ü rüsva olurlar. Yeter ki, bu hakaretlere rağmen sabırlı olabilelim.

Avustralya’da dâhil, dünyanın çeşitli mekânlarında gayret ve fedakârlık üzerine kurulan bu kurumların, himmeti de, sponsorların kaynağı da ana sütü gibi bembeyaz ve helal. Zira, değirmenin suyu temiz olmasaydı, ‘yaşatma idealiyle’ yola çıkanların bahçelerinde ‘diken’ biterdi. Bugün miting meydanlarında, seçim arenalarında iktidar sarhoşluğunu yaşıyor bunu anlamayabilir. Himmet ehli esnaf ve işadamlarını diline dolayarak, kendine yakışan sözleriyle her türlü hakaret, iftira ve tezviratta bulunan Tayyip Erdoğan, Mart 2012’de TUSKON’un 4. Genel Kurulu’na katılanlara hitaben şu taltifkâr konuşmayı yapmıştı; “Türkiye’nin adını dünyaya duyurdukları, bu aziz milletin büyüklüğünü en uzak ülkelere, en ücra kentlere şerefle taşıdıkları için şahsım, ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. TUSKON, hırsı değil kanaati, kazanmayı değil paylaşmayı, sömürmeyi değil dayanışmayı savunarak, inandığı değerlerin samimiyetle arkasında durarak, kendisini değil, ülkesini ve milletini öne çıkararak farklılığını ortaya koydu. En önemlisi de TUSKON, sırtını belli çıkar odaklarına değil, millet dayadı. Kaynağını milletten aldı, ilhamını milletten aldı, motivasyonunu, ufkunu, misyonunu milletten aldı.”

El hak!.. Tayyip Erdoğan’ın bugün yaptığı iftiralar değil, iki yıl önce dile getirdiği bu hakikatlerde ifade ettiği üzre; TUSKON çatısının altındaki gönlü engin ve zengin himmet ehli insanlar doğru yolda yürdüler. Bugün yandaş holdingler gibi; sırtını çıkar odaklarına ve kirli havuzlara ve çelik kasalarla dolu kara sermayeye dayamadılar. Samimi şekilde, gönlüyle beraber,kesesini ve kasasını, milletin bağrına açtılar.