Sabri Bey, keşke bunları da yazsaydınız…

Emniyet İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun’u 2000’li yılların başında tanıdım. Kendisiyle tanıştığımda Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı’ydı…

Sabri Uzun 1997-2006 yılları arasında üç farklı bakan tarafından Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na getirilmiş, üç farklı bakan tarafından görevden alınmış… Kitabında anlattığına göre istihbarat kursunu tamamlayıp mesleğe başladığı 1979’dan itibaren istihbarat hayatı başlıyor. Sabri Uzun’un kitabını elime aldığımda daha kapağını açmadan üzüntü duydum ve “Sabri Bey, yakışmadı” dedim kendi kendime…

Kitabına “İN” ismini vermiş Sabri Uzun… Halbuki yaklaşık 30 yıl Türkiye’de istihbarat mesleğini icra etmiş olan Sabri Uzun kitabına daha enteresan bir isim bulabilirdi. Siyasetin bugün bir savaş dili olarak kullandığı “İN” kelimesine muhtaç olmamalıydı 30 yıllık bir istihbaratçı… Üstelik siyasetçinin “İN” olarak gördüğü emniyet binalarında Sabri Uzun yıllarca birlikte görev yaptı o insanlarla... O arkadaşlarına kırılmış, darılmış olabilir ama bence seviyeyi bu kadar düşürmemeliydi Sabri Uzun.

Savaş uçağı da kumpas mıydı?

Gelelim kitabın içeriğine…

Sabri Uzun’un Emniyet Teşkilatı ile ilgili değerlendirmelerine bu yazıda hiç girmeyeceğim. Çünkü çoğu yıllardır tartışılan, konuşulan konular… Siyasetçiler ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili yazdıkları üzerinde duracağım.

Sabri Uzun kitabının birçok yerinde dönemin Başbakanı Erdoğan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kurulan kumpaslardan söz ediyor. Örneğin “Başbakan’ın uçağına sabotaj yapılacağı ihbarı geldi. İhbarın arkasında Cemaat vardı. Amaç Tayyip Erdoğan’ı avuçlarının içine almaktı…”

Diyelim ki Sabri Uzun’un yazdıkları doğru… Peki Başbakan Erdoğan’ın Ankara Keçiören’deki evinin üzerinde alçak uçuş yapan savaş uçağına, bu uçuş emrini kim verdi? Uçak, Erdoğan’ın evinin yakınlarındaki caminin minaresine çarpınca Erdoğan minareden ve uçağın kuyruğundan kopan parçaları tam da o gün yapılan Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) götürmedi mi? Bu parçaları MGK masasının üzerine koyup dönemin komutanlarına göstermedi mi?

Diyelim ki Sabri Uzun’un dediği gibi Tayyip Erdoğan’a yapılan suikast teşebbüslerinin hepsi kumpastı. Peki oğlu Bilal’in İstanbul Lütfi Kırdar’daki düğününde yapılmak istenen bombalı saldırıyı daha sonra yakalanan DHKP-C mensupları itiraf etmediler mi? Bu kayıtlar emniyet arşivlerinde halen mevcut değil mi?

Hilmi Özkök ve Sabri Ok

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e yapılan suikast teşebbüsünü yıllar önce bir sohbetimizde ilk kez Sabi Uzun’dan işittim. Genelkurmay Karargahı’na giderek dönemin Genelkurmay İstihbarat biriminde görevli Tümgeneral Alaattin Parmaksız ile yaptığı tartışmayı bana yıllar önce anlatmıştı Sabri Uzun. Ona göre, suikast planının arkasında dönemin üst düzey iki askeri yetkilisi vardı.

Sabri Uzun kitabında Genelkurmay Karargahı’nda Tümgeneral Alaattin Parmaksız’a neler söylediğini şöyle anlatıyor:

“Komutana suikast yapacak iki kişi var. Buyursunlar yapsınlar bakalım. Onlar komutanı öldürürlerse, ben de onların çocuklarına yapacağımı biliyorum…”

“Ama” diyor Sabri Uzun “Şimdi anlıyorum ki Hilmi Özkök’e suikast de kumpasmış. Cemaatçi çalışma arkadaşlarım, o zaman beni de kandırıp inandırmışlar…”

Ne var ki o dönemde Hilmi Özkök’e suikast ihbarının Ankara’daki bir yabancı ülkenin askeri ateşesinden geldiğini, Özkök’ün Genelkurmay’a geliş gidişlerinde sürekli güzergah değiştirilerek sıkı bir korumaya alındığını herkes biliyor.

Sabri Uzun Oslo görüşmelerine PKK adına katılan Sabri Ok’u 2006’da MİT mensuplarıyla gördüğünü belirtiyor. Ama verdiği bilgiler yine eksik… Çünkü Sabri Ok’un asker-sivil istihbarat birimleriyle 1996-97’den beri görüştüğünü çok iyi biliyor…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.