Cemaat ne zaman biter?

Ortalığın toz duman olduğu, gerçekle yalanın bir birine dolandığı birkaç ay geçirdik.

Öyle ki, ne gerçekler çıplak gözle görülecek kadar netti, ne de yalanlar…

Halkın, hakkın, haklının, haksızın, yalanın ve gerçeğin kaderi seçimlere bağlandı.

Seçim, üstelik bir yerel seçim ilk kez aklanma veya yalanlama yeri oldu.

“Siyasette ne işi var” denilen bir cemaat, meydanlarda sürekli siyasete çekildi. Muhalefet partilerinden daha çok gündeme geldi. Adeta siyasi bir rakip muamelesi gördü.

Herkesin kendinden emin girdiği seçimler AKP’nin zaferiyle sonuçlandı.

Seçimi kazanmanın her şey olduğunu zannedenler, sonraki günlerde Cemaate gönül vermiş hizmet erlerine neler söylemedi ki…

Seçim öncesi yapılan hakaret ve iftiralar, onlara göre halk tarafından da onaylanmıştı.

Pek çok kişi farkında olmadan, dünyanın 160 ülkesine yayılmış bir hizmeti, her biri bin bir zorlukla yetişen hizmet erlerini yaraladı.

Bu yazıda kırana dökene lafım yok! Onları Allah’a havale ediyorum.

Benim sözlerim; Afganistan’da bir Ramazan günü insanların sadece suyla oruç tuttuğu bir anda onlara ekmek bulmak için kendini paralayan Soner Hoca’ya,

Cemaat, öyle yok edilecek demeyle yok olmaz. Cemaat ancak ümidini kaybederse biter. Peki sizce bir kişiyle yola çıkıp 160 ülkeye baharı götürenler ümitsizliğe düşebilir mi?

İslam’ı, Türkçeyi, Türkiye’yi anlatmak için silahların gölgesinde Sudan’da okul açmaya çalışan Ferhat Hoca’ya,

Ayağında giyecek çorabı yokken Sibirya’ya giden, annesinden, babasından hatta eşinden ayrı düşen, dünyanın diğer ucuna hicret eden Ahmet’e, Mehmet’e, Salih’e… İsimsiz binlerce kahramana…

Sizler haklılığınızı seçimlere bağlayamazsınız. O takdirde her şeyi seçimle aklamaya çalışanlardan bir farkınız kalmaz. Her şey Allah’ın takdiridir. Hele O’nun takdiri karşısında ümitsizliğe düşmek hiç yakışmaz.

Bir hizmet eri için ümitsizlik ve boş verme, sınavın ortasında boş kağıdı hocaya verip sınıfı terk etme anlamına gelmelidir.

Bir hizmet eri, işini gücünü bırakıp moralini bozamaz! Yalnızca bu ülkenin geleceğini değil dünyanın geleceğini inşa edecek, Allah’tan korkan, dünyasını ahiretine değişmeyecek bireyler yetiştirirken bir anda vites küçültemez.

Haşhaşi de diyebilirler, sülük de… Hatta terör örgütü bile… Bir hizmet eri davasından geri duramaz. O güzeller güzeli (sav) kendisine büyücü, yalancı, kahin, deli dendiğinde nasıl davrandıysa hizmete gönül vermiş herkes O’nun gibi davranmalıdır.

Bir hizmet eri şayet peygamber mesleği olan öğreticiliği icra ediyorsa, tüm zamanların en iyi öğretmenine özenmelidir. Çünkü O (sav) her ne olursa olsun moralini hiç bozmadı, usanmadı, bıkmadı, ümitsizliğe hayatında yer vermedi.

O, (sav) her zaman Hakkı anlattı. İncindi, kırıldı, üzüldü ama hiç pes etmedi.

Taif’i hatırlayın. Atılan taşların büyüklüğüne bakmaksızın hakkı savunan bir Zeyd vardı.

Taşlar, yalanlar, iftiralar ne kadar büyük olursa olsun her dönemde hakkı savunacak Zeydler çıkar elbet…

Bir hizmet eri, sabahın ışığı dünyayı kaplasın istiyorsa karanlık bir geceden geçeceğini bilmelidir.

Bir hizmet eri, kendisinin ve her şeyin bir sahibinin olduğunu bilir. Bütün planlar karşısında O’nun da bir planın olduğunu unutmaz. Asıl bu yüzden ümitsizliğe düşemez!

Ve gelelim yazının başlığına;

Cemaat, öyle yok edilecek demeyle yok olmaz.

Cemaat ancak ümidini kaybederse biter.

Peki sizce bir kişiyle yola çıkıp 160 ülkeye baharı götürenler ümitsizliğe düşebilir mi?