Gazeteciler barışa katkı sağlayabilir mi/sağlamalı mı?
Geçtiğimiz cuma Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, Cenevre’deki Birleşmiş Milletler (BM) Ofisi’nde ‘Barışın İnşası İçin Sivil Toplumun Harekete Geçirilmesi’ başlığı altında bir konferans düzenledi. Gazetecilerin rolü konulu panelin moderatörü olarak ben de oradaydım. Üç konuşmacının her biri, barış ve medya arasındaki karmaşık ilişkinin farklı bir yönüne odaklandı.
Süleyman Şah Üniversitesi Öğretim Üyesi Cengiz Aktar, 2013 Gezi protestolarından sonra Türkiye’deki medyanın acıklı hikâyesini anlattı. Vardığı sonuç şu oldu: “Türkiye’de yolsuzluğa batan bir hükümet, iktidarının selameti uğruna, vaktiyle nispeten özgür olan basını kontrol altında tutmak için tüm kamusal araçları kullanıyor ve toplumsal barışı bozma ve demokrasinin altını oyma riskine giriyor; Türkiye bu haliyle son derece tipik bir “en vahim uygulama” örneği teşkil ediyor.”
Güney Kore’nin en büyük ikinci gazetesi JoongAng Ilbo’nun başyazarı ve diplomasi muhabiri Myung-bok Bae ise Twitter ve Facebook gibi dijital fenomenlerin yükselişiyle birlikte, medyanın artık profesyonel gazeteciler için münhasır bir alan olmadığı gerçeğinin altını çizdi. Bae’ye göre, sanal gerçeklik saldırgan ve şovenist propagandayla doluyken, ana akım muazzamlığıyla korkutucu bir çifte görevle karşı karşıya: bir yandan hoşgörü değerlerine bağlı kalmak, diğer yandan basite indirgeyici habercilik eğilimine karşı koymak.
Moderatörü olduğum panele en provokatif katkı, Budapeşte’deki Corvinus Üniversitesi’nden Doçent Doktor Petra Aczél’den geldi. Aczél, sosyal medyanın daha fazla özgürlük ve demokrasi yarattığına dair yaygın iddialara karşı çıktı ve kendi araştırmasını temel alarak, yeni medyanın aynı zamanda önyargıları güçlendirdiğini ve parçalanmayı tetiklediğini, zira insanların yalnızca zaten aynı fikirde oldukları kişileri takip etme eğiliminde olduklarını savundu. Aczél, ayrıca sözde barış gazeteciliği mefhumunun herkese göre değiştiğini de iddia etti.
Son on yılda, şiddet içeren ihtilafların haber yapılışında alternatif bir yola ön ayak olmaya çalışan, dünya çapında gazeteciler, akademisyenler ve aktivistlerden oluşan ve büyüyen bir hareket var. Missouri (ABD), Parkville’deki Park Üniversitesi bünyesinde bulunan Küresel Barış Gazeteciliği Merkezi (CPJ) tarafından tarif edildiği üzere, barış gazeteciliği, “editörlerin ve muhabirlerin barış ihtimallerini geliştirmek yönünde tercihte bulunması” anlamına geliyor. Bu tercihler, haberlerin nasıl düzenleneceği ve kullanılacak kelimelerin dikkatlice seçilmesi de dahil olmak üzere, iyi gazeteciliğin temel ilkelerinden taviz vermeksizin, barışa vesile olan inisiyatifleri ve aracıları destekleyen bir atmosfer yaratıyor.”
Dürüst olmak gerekirse, bu reform hareketini hiç duymamıştım ve Aczél’in ilk tanıtımının ardından şüpheciliğimi bastırmak zorunda kaldım. Bana göre, gazetecilerin görevi gözlemek ve haber yapmaktır, taraf tutmak ya da vaaz vermek değil. Öte yandan, olumlu haberler haber değildir ve aykırı bazı medya kuruluşları haricinde, satmaz. O halde neden barış gazeteciliğini ciddiye almalıyız?
Aczél, panelde beni ve diğer şüphecileri, barış gazeteciliğinin, gazetecilerin çatışmalara dair yaptıkları haberlerde nasıl fark yarattığına ikna etmek için elinden geleni yaptı. Ona göre geleneksel savaş muhabirleri bir “iyi adama karşı kötü adam” duygusu yaratarak olayları fazla basite indirgeme eğilimindeyken, barış gazetecileri klişeleri, mitleri ve yanlış anlamaları çürüten karşı-anlatılar önermeye çalışıyor.
Eve döndükten sonra, barış gazeteciliğinin farkında olduğumdan çok daha kapsamlı bir alana yayıldığını keşfettim. Bu konuda üniversite kursları, altı ayda bir çıkan bir dergi ve çok sayıda somut örnek var. Bunlardan biri henüz başlamış bir proje ve Türk medyasında Suriyeli mültecilere dair verilen haberlere eğiliyor. İstanbul Üniversitesi ile birlikte CPJ, halihazırdaki haberciliğe bakacak, klişeleri ve yabancı düşmanlığını reddeden alternatifler sunmaya çalışacak. Proje, Mart 2015’te İstanbul’da yapılacak Barış Gazeteciliği Zirvesi ile son bulacak.
Bu projeden ve zirveden ne çıkacağına açık fikirle bakalım. Keşke Türkiye, kelimelerini dikkatlice seçen ve kışkırtıcı söylemleri önlemeye çalışan gazetecilerden müteşekkil yeni bir nesilden gerçekten yarar sağlayabilse.
- tarihinde hazırlandı.