Manzara

Kalplerinde iman, ceplerinde dua kitabından başka hiçbir şeyleri olmayan insanlardan terörist çıkarmaya çalışsın bazıları. Kader kendi hükmünü icra ediyor bir taraftan ve her an, sağında solunda ibretlik tablolar tebarüz eden bir koridordan geçiyoruz millet olarak. Tarihin o şaşmaz diviti, ucunu bandırdığı çini mürekkebiyle asla silinmeyecek şekilde yazıyor olan biteni. İnsanları kandırmak kolay belki, lakin hakikati bir yere kadar eğip bükerek geçici illüzyon oluşturabilirsiniz. Gerçek orada durur ve siz istediğiniz kadar sırtınızı dönün bir gün çıkar karşınıza.

Kasım tuhaf bir ay, bazen eylül taklidi yapabiliyor, bazen ocak… Ama aralık öyle değil… Her şey net; soğuk ve kasvet… Toplumların günler ile olan ilişkileri kirlilikleri oranında kurguluyor tarihi ve günler, renkler gibi hızla kirleniyor bir yandan. Aralık bu anlamda en şanssız aylardan biri… 17, 25 derken 14 eklendi kapkara kasvetiyle.  

Öte yandan bir de güzel yüzü var madalyonun. Tüm çirkin ve çirkefliğine rağmen, pırıl pırıl parlayan ve insana inşirah veren bir yüz bu.

Pazar gününden beri başta Çağlayan ve Vatan olmak üzere, memleketin pek çok yerinde görebileceğiniz bir tablo. Yapılan haksızlık ve vicdansızlıklar karşısında sessiz kalmayan insanların vakur ve örnek duruşları. Önceleri ‘benim, camiaya gönül vermiş kardeşlerim’le başlayıp, alayının terörist olarak görüldüğü bir kitle bu. Yapılan haksızlığa ve adaletsizliğe karşı durmayı vakur bir tevekkülle kendine görev addetmiş kitle. Taşkınlık yapmayan, kendine yakışır şekilde demokratik olarak hakkını arayan bir kalabalık.

Farkları çok açık ve gittikleri her yerde olduğu gibi, protesto ederken bile enteresanlar. Vatan’da, Vakıf Gureba’nın kapısındaki güvenlik görevlisinin insiyaki şekilde hayret ettiği gibi; ‘Ne çok mescit soran oldu bugün!’ dedirten imanlı bir kitle. Ya da Çağlayan’da, ‘Yakında iki cami var ikisi de vakit namazlarında dolup taşmaya başladı’ tespitini yaptırtan cami cemaatine. Hava buz gibi soğuk ve karanlık bastırdığı halde ellerinde dua kitaplarıyla oturuyorlar öylesine. ‘Buradayız’ diyorlar protestonun en naif haliyle haksızlık yapanlara.

Bir dolu seyyar satıcı var böylesi yerlerde. Onlar da böyle bir kitleyi ilk kez görmenin şaşkınlığı içindeler. ‘Abi, enteresan insanlar, sırayla çevre temizliği yapıyorlar giderken.’ diyor hayretler içinde. Bir başkası biraz da eleştirel tarzda, ‘Türbeye çevirdiler adliyenin duvarının dibini.’ diyor mesela. Açıkçası seyyarlar memnun olmasına memnun ama kitlenin farklılığı davranışlarına da yansımasından olsa gerek, ‘Çok fazla satış yok, yanlarında getiriyorlar yiyecek içeceklerini.’ diyor hafif serzenişle.

Evinden pasta börek getiren de var, getirdiği ‘maklube’yi servis yapan da… Plastik bardakta dağıtılan ayranı alırken, ‘Aman geri dönüşüm kutusuna atın bunları.’ diye uyarabilecek kadar duyarlı bir kalabalığa devlet düşmanı muamelesi yapmak vicdanı sızlatmaz da ne olur?

‘O da bir şey mi?’ diyor birisi hemen yanımda ‘Seyyar şarj cihazı getirmiş birisi…’

Slogan atmayı öğretti bu iktidar camiaya. Ama sloganlar da öyle hakaret ve küfür içermiyor. ‘Özgür basın susturulamaz’ en çok kullanılanı mesela. Herkes üzgün şüphesiz ama yılgınlık da yok kalabalığın ruhunda. Hiç aklıma gelmeyen yorumlardan biri de şöyleydi örneğin: “Demek ki az Risale ve Cevşen okuduk ki Cenab-ı Hak bize burada zorunlu evrad u ezkâr okutturuyor.”

Fenalıkla iyiliğin bir kontrastı var bugünlerde buralarda. Ve şüphesiz, görebilenler için ibretli dersler de…

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/mahmut-nedim-hazar/manzara_2264961.html