Yetimin ahı

Geçtiğimiz Ramazan ayı içerisinde bir anne, iki çocuğunu alıp Kimse Yok mu Derneği’nin gönüllüsü olmuş ve Ramazan kumanyalarını belirli adreslere teslim etme işini üstlenmişti. Oruçlu olarak sabahtan akşama kadar beşer kiloluk kolileri dağıtmak, onları bir hayli yormuştu. Ağabey erkek olmanın gerekliliğini yerine getirerek ağır kolileri sırtlamış, dağ bayır demeden, araba girmeyen yerlere taşımıştı. Orucu iliklerine kadar hissetmiş, dili damağına yapışmıştı. Ancak iyi bir şey yaptığı için çok mutlu olmuştu. Küçük kız ise ağabeyi kadar yorulmamıştı belki ama bu kadar fakirliği, bu kadar muhtaçlığı ilk defa görüyordu. O gün yaşadıklarını anlatırken akşam babasının gözlerinin içine bakarak sadece şöyle demişti: “Kime götürdüysek çok mutlu oldular baba.’’

Küçük kız ilk defa böyle hayatlar görüyor, minicik hafsalası yiyecek bir lokma ekmeği bulabilmenin ne kadar büyük bir nimet olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordu. İç dünyasında yaşadığı şokun detaylarını babasıyla paylaşmamış, ‘Kime götürdüysek çok mutlu oldular baba.’ demekle yetinmişti.

Bırakın Gazze’de bombaların altındaki yetimlere ettiği yardımları, bırakın Afrika’nın en muhtaç coğrafyalarında hayatlarını riske ederek yaptıklarını, bırakın Arakan’ın, Myanmar’ın mazlum insanlarının imdadına koşmalarını, Van’ın, Bitlis’in, Muş’un, Hakkari’nin en ücra köylerine kurban ulaştırmalarını, sadece İstanbul’un arka sokaklarında kimsenin duymadığı hayatlara koşmaları bile onları büyük saygı duyulacaklar mertebesine çıkarmaz mı?

Türkiye’deki diğer bütün yardım kuruluşlarının toplamından daha fazla yardım götüren, Türkiye’nin ve dünyanın yardıma muhtaç her coğrafyasına herkesten önce ulaşan Kimse Yok mu Derneği, aylardır didik didik edildi. Bütün her tarafı teftişten geçirildi, her yer lime lime arandı. Buna rağmen sündürüp malzeme yapacakları en küçük bir hata bile bulamadılar. Her şey yasalara, hukuka ve iyilik yapma düsturlarına fazlasıyla uygundu.

Fakat Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılan bir kararname ile Kimse Yok mu nefessiz bırakılıp, öldürülmeye çalışılıyor. İnsan bugüne kadar yapılan her hukuksuzluğu, her gayri ahlaki savaşı bir şekilde anlamaya çalışıyor da işte bunu anlayamıyor. Yetime, mazluma, kimsesize yardıma engel olmak hiçbir insanî, hatta hayvanî gerekçelerle açıklanamaz. Ne dünyada, -inanıyorsanız- ne de ahirette hesabını veremezsiniz. Mazlumun, yetimin ahı gelir sizi boğar. Yardımları nefessiz bırakıp öldürme girişiminiz, sadece sizi nefessiz bırakır.

İşte bu sebeple başta Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç’a sonra da hükümetin birazcık vicdan taşıyan diğer üyelerine sesleniyorum; birilerinin kişisel meseleleri için başlattıkları bu savaş sizin savaşınız değil. Sizin çocuklarınız yolsuzlukla, hırsızlıkla anılmıyor. Kimse sizi devlet erkini şahsi zenginleşme aracı olarak kullanmakla itham etmiyor. Başkasının kişisel savaşında mazlumu katletme görevini eğer siz üstlenirseniz, dünyanın herhangi bir bölgesindeki yetimin bir lokma ekmeğini kanırta kanırta elinden alırsanız, bunun siyasi rantını sizi buna zorlayanlar yer. Dünyada ve ahirette hesabını vermek de size kalır.

Siyasi olarak farklı düşünmek, dünyayı farklı okumak, siyaseten doğru ya da yanlış karar vermek başka bir şeydir, mazlumun yiyeceği lokmayı engellemek başka bir şey... İyiliğe engel olmak, yetimleri yardımsız bırakmak Allah’a verebileceğiniz bir hesap değildir.

Bırakın biçare yüz binlerce yetimin ahını, o küçük kızın yardım etmesine engel olmanız bile peşinizi bırakmayacaktır. Onun minicik elleri yakanızdan hiçbir zaman düşmeyecektir.

Biz inanıyoruz ki bir minicik yürek bile zalimi yıkmaya yeter.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/mehmet-kamis/yetimin-ahi_2247772.html