Başbakan Başsavcı Başyargıç!

Bizim siyaset geleneğimizde, iktidarların başının idare mahkemeleri ile başlarının genellikle hoş olmadığını söyleyebiliriz.

Bir yandan idari yargının kendisini “devleti korumakla yükümlü” hissetmesi, diğer yandan hükümetlerin güçler ayrılığı kavramından pek hoşlanmaması nedeniyle bu yadırganacak bir durum da değildi.

Yargı, askeri dönemlerin yarattığı anayasalar ile çerçevesi çizilen “düzeni” koruma saikiyle hareket ediyordu, buna karşılık yasama organını da kontrolü altında tutabilen yürütme organı, gizli-açık bu düzen ile mücadele etmek durumundaydı.

Ama 30 yıllık gazetecilik yaşamımda, adli yargı ile kavgaya tutuşan bir hükümet ya da Başbakan gördüğümü hatırlamıyorum.

Recep Tayyip Erdoğan’a kadar!

Erdoğan’a göre, memleketin yargıçları, sırf bir davada tutuklama kararını kaldırdılar diye “tehdide boyun eğmiş, haşhaşı fazla kaçırmış, çete mensubu” olabiliyorlar!

Adana’da, MİT kamyonlarının durdurulması ile ilgili soruşturmada, tutuklananların mahkeme tarafından serbest bırakılmaları üzerine söylediği şu sözlere bakın:

“Adana’da bir vatansever savcı çıktı, hem casusluk faaliyetleri hem de hukuksuz dinlemeler konusunda soruşturma başlattı. Bazı zanlılar da gözaltına alındı ve tutuklandı. Aradan birkaç gün geçmeden, işte o paralel çetenin mensupları devreye girdiler ve soruşturmaya müdahale ettiler. Birileri tehdide boyun eğmiş birileri de haşhaşı fazla kaçırmış olabilir. Ama biz asla geri adım atmadan bu çetenin üzerine gideceğiz.”

Hızını alamayıp, devam ediyor:

“Biz yargıdaki bu çeteleşmeyi, yargının bir kısmına sirayet etmiş bu kokuşmuşluğu dile getirdiğimizde siyaset yargıya müdahale ediyor diye birileri ayağa kalkıyor. Adana’da çok açık bir ihanet var. Çete mensupları eliyle, hainler lehine karar alabiliyor.”

Yani Başbakan’a göre, memleketin yargıçları, sırf bir davada tutuklama kararını kaldırdılar diye “tehdide boyun eğmiş, haşhaşı fazla kaçırmış, çete mensubu” olabiliyorlar!

Oysa, çok yakın zamana kadar gereksiz tutuklamalardan, uzun tutukluluk sürelerinden söz eden ve bunun için “demokratik yargı paketini” yasalaştıran da kendi hükümetiydi.

Tutuklama işleminin hangi şartlar oluştuğunda yapılacağı belli.

Deliller toplandıysa, sanıkların kaçma olasılıkları yoksa mahkemeden beklenen zaten yargılamayı tutuksuz yapması değil miydi?

Ama belli ki artık sırf hükümeti yönetmek, TBMM’yi kontrol altında tutmak Başbakan’a yetmiyor.

Davaların hem savcısı, hem hâkimi olmak da istiyor.

Bir mahkeme heyeti, sırf Başbakan’ın istediği bir kararı vermedi diye “haşhaşı fazla kaçırmış, tehdide boyun eğmiş, çeteleşmiş” diye ilan edilebiliyor.

Böyle bir ülkede, herhangi bir yargıcın veya savcının sırf “hukuku” gözeterek davranabilmeleri mümkün mü?

Adana’daki şüphelilerin, “casus ve hain” olduğuna Başbakan karar verecek ve onun kararına göre mahkemeler de ceza kesecekse, böyle bir ülkede demokrasiden, bağımsız yargıdan, hukukun üstünlüğünden söz edebilir miyiz?