Bu mudur?

Skandal üstüne skandal... Silahların gölgesinde ifade. Gözaltındakilerin Adliye'ye gitmesi beklenirken trafik ters işledi. Savcı Emniyet'e geldi. Yakın tarihte örneği yok. 12 Eylül'de belki. Askeri dönemde yani. 'Savcı ifadeleri neden Emniyet'te aldı?' sorusunun cevabı yok. Hukuk yok. Gücün hukuku yürürlükte.

Skandal bir değil. Baştan sona olağanüstülükler. Sorular arasında 'illegal telefon kaydından' elde edilen bilgiler de var. Belge değil, bilgi. Suç unsuru olmayan malumat. İllegal veya usulsüz dinlemeler bu ülkenin en büyük sorunuyken... Başta iktidar herkes şikâyet ederken...

Bir soruşturmada illegal dinleme kayıtlarının veri olarak alınması skandaldan öte. Böylesi 28 Şubat döneminde bile yaşanmadı. RP kapatma davasında Savcı Vural Savaş, rahmetli Necmettin Erbakan'la, Yasin Hatiboğlu arasındaki telefon kaydını kullanmak istedi.

'Vatansever bir yurttaşın' postayla gönderdiğini söylediği telefon görüşmesi hukuk dışı yollarla elde edildiği için itibar edilmedi. Sonuç elde etmek için her yolu meşru gören 28 Şubat'ın bile 'hayır' dediği illegal kaydı AKP'nin iktidar olduğu 2014 Türkiye'sinde savcı sorular arasına koyabildi.

Sırf bu bile soruşturmanın karakterini, hukuktan ne kadar uzak olduğunu göstermeye yeter.

Bu yazıyı olay mahallinden yani Çağlayan Adliyesi'nden yazıyorum. Dışarısı ana baba günü. Elinde Türk bayrağı binlerce vatandaşın tek beklentisi adalet. Adnan Menderes ve Turgut Özal afişleri de dikkat çekici. Haksız değil. Yassıada hukuku hortladı. Hiçbir adımı normal yürümedi.

Her aşaması sıra dışı. Gözaltı süresinin dolması son ana kadar beklendi. Sürenin kullanımı 'işkenceye' dönüştü. İlaç için su verilmedi. Bırakın iyi, normal muameleden bile söz edilemez. Savunma hakkı ihlal edildi. Avukatlar ciddi zorluklar yaşadı. Savcı gece verdiği kararı sabah tebliğ etti. Güç ne buyuruyorsa hukuk ona uyduruldu. AKP iktidara gelirken 'gücün hukuku' yerine 'hukukun gücünü' vaat etmişti.

Bugün gücün hukuku devrede. Adalet yok, vicdan yok, insaf yok. Güç var, intikam var, gözdağı var. Tarih bile tesadüf değil. 17 Aralık haftasının özel seçildiği ortada. Adalet arayışı değil. Karşı operasyon.

Menderes posterleri anlamsız değil.

Ekrem Dumanlı'ya sorulan soruları okudum. Doğrusu, her şeye rağmen soruların biraz daha ciddi olacağını düşünmüştüm. Bir haber, iki köşe yazısı. Ve bir televizyon dizisi. Fethullah Gülen'in sohbetlerini dinleyip dinlemediği. Soruların tamamı 'gazetecilik ve yayıncılık' faaliyetinden.

Delil, belge mi? Tamamen gazete sayfalarından ibaret. Ne haberlerde suç unsuru var ne de köşe yazılarında. Hadi 'savcıdır sorar' diyelim ama bu sorular üzerine 'tutuklamaya sevk' kararı vermek neyin nesi? Bu soruşturmanın akıbeti şu an meçhul. Kara mizah olarak birçok film ve belgesele konu olacağı muhakkak.

Sorular ve cevaplar ile koridorlarda yaşananlar adliyenin duvarları arasında kalmaz, kalmamalı da. Şu ana kadar yaşananlar, dünya yargı tarihine geçecek türden. Bu sorularla medyanın tamamına tutuklama kararı verilebilir. Hele sokağa çıkarsanız milyonlarca insanı içeri atabilirsiniz.

Çağlayan'da yargılanan sadece Dumanlı ve Karaca değil, medya ve milyonlarca insan. Bu yoldan gidilirse vay Türkiye'nin haline. Yeni Türkiye açık cezaevine dönüşmekte zaten. Kesinlikle endişem Dumanlı ve Karaca için değil. Ülkem için. Tehlike hem yakın hem büyük. Umut da büyük. Ne yapılırsa yapılsın, bu topraklarda Baas türü baskıcı rejimler yaşayamaz. Yoksa Türkiye çoktan Suriye veya Irak olmuştu. Toplum her girişimi ret etti.

Haksız yere idam kararı verilen Sokrates'e, sehpaya doğru yürürken eşi 'Sen suçsuzsun, seni haksız yere idam edecekler' diye ağlar. Sokrates'in 'Suçlu yere idam edilmemi mi isterdin?' şeklindeki cevabı yüzyıllar sonra Çağlayan'da yankılanmakta.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/mustafa-unal/bu-mudur_2265183.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.