27 Mayıs ve 17 Aralık darbeleri

Bugün Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, Başbakan Erdoğan'ın, 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının 27 Mayıs gibi bir darbe olduğunu ispat etmeye çabaladığını ve Türkiye’de menfaatleri gereği buna inananların olduğunu yazdı.

İşte Nazlı Ilıcak'ın o yazısı:

27 Mayıs 1960 darbesi ile 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları arasında bir paralellik kurmaya çalışıyorlar. Ve bu operasyonların aslında 27 Mayıs gibi bir darbe olduğunu ispat etmeye çabalıyorlar. 27 Mayıs darbesinin komutanı Cemal Gürsel’di. Tayyip Erdoğan’a karşı girişilen darbenin komutanı da Fethullah Gülen’miş!!!

Türkiye’de buna inananlar çıkıyor. Ya efsunlanmışlar ya da menfaatleri böyle davranmalarını icap ettiriyor.

17 Aralık operasyonunu ele alalım...

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Rıza Sarraf ve Durak Döviz ile ilgili 17 Eylül 2012’de teknik takip iznini hâkimden aldı. Ama olayın başlangıcı çok daha eskilere gidiyor:

  • 2008’de Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), 50 sayfalık bir rapor hazırlayarak, Rıza Sarraf ve adamlarının kara para aklama faaliyetlerini tespit etti. Suç unsurlarının ancak emniyetin yapacağı bir araştırmayla ortaya çıkabileceğini söyledi. Bu rapor hem Şişli Adliyesi’ne hem de Mali Şube’ye intikal etti. Takibi yapılmadı.
  • 2010 yılında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bir ihbar geldi. İranlı Rıza Sarraf isimli şahsın, kendisinin İstanbul’da, babasının ise Dubai’de olduğu, yurtdışından milyonlarca doları Türkiye’ye soktukları, kaçakçılığı Kapalıçarşı’da faaliyet gösteren Durak Döviz isimli işyerinde farklı kişileri kullanarak yaptıkları ileri sürüldü.
  • 21 Aralık 2010’da, Moskova Havalimanı’nda, milyonlarca dolar ve euro yakalandı. Hatta bu haber Türk gazetelerinde de çıktı. İstanbul Mali Şube, İnterpol işbirliğiyle detayları öğrenince, Rıza Sarraf ve ekibiyle bir bağlantı olmasından şüphe etti.
  • Bunun üzerine Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığı devreye girdi. “Happani Grubu Değerlendirme Raporu”nu hazırladı. (3 Haziran 2011) Ve Mali Şube’ye gönderdi. Bu raporda, geriye dönük olarak, yasa dışı faaliyetlerle grubun ilişkileri tespit ediliyordu. Verilen bilgiye göre, 12 Şubat 2007 tarihinde, Kapıkule Hudut Kapısı’ndan yurtdışına çıkmak isteyen bir TIR aracında 202 kilo eroin maddesi ele geçirilmişti; Edirne KOM Şube Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen teknik çalışmalar sayesinde, kaynağı belli olmayan yüksek miktarda paranın uluslararası transferinin yapıldığı, bu transferlere Durak Döviz isimli işyeri ve Abdullah isimli çalışanın aracılık ettiği anlaşılmıştı. KOM Daire Başkanlığı ayrıca Rusya’ya valizlerle taşınan yüksek miktarda dövizden söz ediyor, parayı nakleden 14 kurye arasında Rıza Sarraf’ın şoförü Turgut Happani’nin bulunduğunu belirtiyordu.

Görüldüğü gibi, 17 Aralık 2013 operasyonu, önce Rıza Sarraf ve kara para aklama üzerinden başlatıldı. Sarraf ve ekibinin bürokrat ve siyasetçi bağlantıları Mart 2013’ten itibaren görüldü. Muammer Güler’in oğlu Barış Güler Haziran 2013 tarihinden, Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan ise Ağustos 2013 tarihinden itibaren dinlenmeye başlandı. Muammer Güler, Egemen Bağış ve Zafer Çağlayan ise, yasama dokunulmazlıkları dolayısıyla hiç dinlenmediler. Onların ses kayıtları ya oğullarıyla ya da bizzat Sarraf ve adamlarıyla konuşmaları sonucunda ortaya çıktı.

Rıza Sarraf’ın teknik takibe alındığı 17 Eylül 2012’de, Gülen Cemaati’yle AK Parti arasında görünür bir anlaşmazlık var mıydı? Aksine Tayyip Erdoğan Türkçe Olimpiyatları’na katılıyor, her bir AK Partili sevgi ve saygılarını Pensilvanya’ya gönderiyordu. Dershaneleri kapatma girişimi ortaya çıkmış mıydı? Hayır.

Hem rüşveti alacaksınız hem de yakalanınca “Bize darbe yapıyorlar” diyeceksiniz.

Söyler misiniz Allah aşkına Pensilvanya bunun neresinde? Neden yolsuzluk operasyonu seçimden önce yapılmış? Bakan çocukları rüşveti seçimden sonra alsaydı, belki operasyon seçim sonrasına kalırdı!!!