Beşinci mevsim
Artık bir rutine dönüştü bu vakitler. On yılı aşan bir alışkanlık, bir kuşak mesafesini aşacak kadar birikti. Her yılın bu vakitlerinde geliyorlar.
Tıpkı göçmen kuşlar gibi; kanatlarına mesafelerin sıkletlerini yükleyip, insanoğlunun inşa ettiği ne varsa, fevkına yükselip, büyük bir heyecanla çırpıyorlar kollarını. Rengarenk oluyor ufuklarımız. İçimize sindirilen kapkara bulutlara inat, göğümüzü umudun tüm renkleriyle donatıyor, gönül duvarlarımızı ümidin en çekici renklerine boyuyorlar.
Çok değil, bundan 15 yıl önce böyle bir tabloyu görsek, kendimizi çimdikler, yüzümüze orta şiddette bir tokat aşkeder ve sorardık; neler oluyor?
Belleklerimize sinen bir şarkı cümlesi vardı: Düşünün Antalya'da mutlu bir Hollandalı!
İmdi her sene bu zamanlar, düşünmemize gerek kalmadan görüyoruz. Gaziantep'te bir Ganalı, Trabzon'da Burkina Fasolu, Manisa'da Koreli, Konya'da Sicilyalı... Sadece mutlu da değiller üstelik, heybelerinde en çok umut taşıyorlar. Gözleri yarınlara dair güzel günlerin aynaları...
Büyüklerin kurguladığı günümüz dünyasındaki tablo belli. Silahların hüküm sürdüğü, merhametin unutulduğu, insaf ve vicdanın suçlu gibi kovulduğu bir manzara... Yeryüzünün -neredeyse- neresine dokunsanız kan sızdırıyor, gözyaşı nemlendiriyor toprakları. Büyüklerin dünyasındaki gelecek korkutucu ve karanlık.
Bu kasvet ve bulanıklığı silebilecek, kırık kalpleri onaracak, hayalleri sarıp sarmalayacak bir umut ışığı gibi parlıyor çocukların gözleri. Ve en güzeli; dillerinde aşinası olduğumuz melodiler. Türküler, şarkılar, şiirler.
Bu nedenle, yılın bu vakitleri yeni keşfettiğimiz bir mevsime girmenin heyecanını duyuyor, duygulanıyoruz. Acılı yüreklerimiz sükunet buluyor, ruhlarımıza birer inşirah kanalı açılıyor. Tablonun iç karartıcılığına inat, en şakrak oluyor ve biz de inanıyoruz. Minik yürekler, inandıkları hakikati, tasvir ettikleri geleceği bize de aşılıyorlar bu zamanlarda.
Bırakınız bir araya gelmeyi, hiçbir ortamda birbirine selam vermeyi bile terk etmiş, nefretin o kapkara dumanıyla ruhlarını şişirmiş koca koca adamlar da, bu mevsimdeki manzara karşısında en azından susuyor, birbirlerine selam veriyor, tebessüm ediyorlar. Bu bile az şey değil inanın. Umut böyle bir şey sanırım; sahip olanın büyüklüğü/küçüklüğünü önemsemeden hakim renge dönüşebiliyor var olduğu zamanlarda.
Elbette bu manzaradan rahatsız olanlar, boş bulanlar, yanlış görenler de var. İşin enteresanı bunlara da kırılan, gücenen, gönül koyan yok. Sadece anlayış bekleniyor, o kadar. Ancak kadirşinas olanlar görüyor ve anlıyor, bu nedenle takdir edip alkışlıyor, heyecan duyuyor küçük yürekler kadar.
Bir de beklentisiz olanlar var. Biliyoruz ki bu tür şeyler bir beklentiyle olmaz, çünkü beklenti devam vaat etmez. Beklediğinizi elde edince durursunuz. Hepsi meçhul, hepsinin motivasyonu kendi içinden, hepsinin heyecanı denk. Bu tabloyu oluşturabilmek için, her türlü itilip kakılmaya, horlanmaya, yıpranmaya, sıkıntıya 'bu da bir şey mi?' deyip can-ı gönülden katlanan kahramanlar. Esas alkışı hak edenler. Alkış, kıyamet yıkılırken salonlar, bir köşede mahcup şekilde mutluluk gözyaşı dökenler; bu mevsimin müsebbipleri.
Bambaşka bir dünya için, yepyeni bir mevsimi inşa edenlerin zamanı bu zamanlar. Memleketin her yerinde görüyoruz onları. Sadece bu ülke için değil, dünya için, küçük bir ihtimal de olsa, umudun, güzel günlerin müjdecileri.
Binlerce teşekkür Beşinci Mevsim'in genç yüreklerine, yarınların drahşan çehrelerine.
- tarihinde hazırlandı.