Görmez Başkan'a bir soru!
Nihayet... Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez, hükümet retoriğinin bir ayağı olmaya fasıla verip "Dünyada Müslümanlar neden böyle berbat haldeler" gibi önemli mevzuları da görmeye başladı.
Başkana göre dünyada günde bin Müslüman öldürülüyor ve bunun 900'ünü yine Müslümanlar öldürüyor.
Bu tespiti daha önce bendeniz "Müslümanların birbirini öldürdüğü kadar İsrail Müslümanlar’ı öldürmüyor" diye belirtmiştim.
Başkan bunları söylemek için biraz geç kaldı ve fakat yine de söyleyebilmiş olması şu sıcak Ramazan günlerinde yüreğime su serpti!
Görmez Başkan 19 maddelik de bir bildiri okumuş. Hepsi laf-ü güzaf!
Fırsat olsa Görmez Başkan'a şu soruyu sorardım:
"Başkanım, İsrail'in Filistin’i bombalaması ile Başbakanımızın yönetimi altındaki bir toprak parçasında her konuşmasında, her mitinginde her televizyon programında kendi vatandaşlarına karşı hakaret, küfür, ayrımcılık etmesi, onları kriminalize etmek için gizli açık çaba göstermesi, açtıkları eğitim yuvalarının kapatılmasını önermesi, tabelalarını indirmesi, 'Bunlara su bile yok' deyip topyekûn bir savaşa girişmesi arasında ne fark var?"
Orada İsrail açıkça düşman bellediği Müslümanlar’a karşı bir katliama girişiyor. İsrail katliam yapıyor. Peki burada yapılan "ölü kardeşinin etini yemek" değil mi?
"Ölü kardeşinin etini yemek", katliamdan daha dehşetli bir günah değil mi?
Sadece kınama, kınamanın gereğini yap
"Herkes İsrail'i kınasın."
Kınıyor, herkes kınıyor. Dünyanın her yerinde İsrail kınanıyor.
Türkiye'de de.
Hatta öyle ki Türkiye'de İsrail'i kınamayıp, İsrail lehinde bir söz edebilecek birisi olursa İsrail ona "Yahudi Cesaret Madalyası" bile verir.
Fakat, kınamak sadece bir "laf " olmanın ötesine geçmediğinde tek başına hiçbir anlam ifade etmez.
Laf laf laf.
Peki kınamanın gereği icraat nerede?
Bendeniz, vatandaş olarak acizim diyelim.
Ama senin elinde devlet var, ordu var, MİT var, yetki var, yasa var, yasa yapma yeteneği var.
Ee daha ne duruyorsun helva yapsana!
- Boş ver helvayı, aldığın Yahudi Cesaret Madalyası'nı geri iade etsene... Yoksa Yahudiler’in Türkiye Başbakanı'nı neden cesaretlendirmek istediklerini açıklamak gerekir.
Ayrıca, ödül alan yüzde 90 emir de alır!
- Olmadı, Kürecik'i kapatsana...
- Yapamadın, İsrail uçaklarına gönderilen jet yakıtını kessene...
- Hadi hiçbirisine gücün yetmedi, kendi oğlunu sigaya çekip "Ticari gemiciklerini bir daha İsrail limanlarında görmeyeceğim" desene...
Yapabilecek şeyler olduğu halde yapmayıp sadece car car car "Ey Pensilvanya..." diye nutuk çekiliyor.
Sadece konuşuluyor ve bütün dünya blöfü görüyor.
Çünkü dünya alem biliyor, sadece iç kamuoyuna konuşuluyor!
"Denge ne ya, denge..." deyip geçmek...
Bu söz Başbakan Tayyip Erdoğan'a ait.
Bu konuşma daha çok parti içi dengelere hitap eden bir konseptte, kızgınlıkla yapıldıysa da "Denge ne ya, batsın dengelerin" denilmesi "denge" konusunu önemsizleştirmesi açısından yeniden dengelenmesi gereken bir konu.
Denge ne ya?
Ne demek denge ne ya, denge adeta her şey!
Bunu diyene, Gazze'ye İsrail saldırılarını gösterip "İşte denge bu" diyesim, "Dengenin olmadığı yerde dengesizlik vardır" diye haykırasım var.
Dengenin zıddı dengesizliktir, yani olumsuz, yani yıkılış, ayakta duramama, yani dengesizlik işte.
Gerek evrenin bütünü, gerekse içinde yaşadığımız dünya, gerçekte inanılmaz dengeler ve ince hesaplar üzerine oturtulmuştur. Bu denge her şeyin birbirini az ya da çok etkilemesiyle ortaya çıkar. Etkileme olmasaydı dengesizlik olurdu.
Evet denge ve dengeli olmak, dengeleri gözetmek biraz sıkıcı olabilir, ama düzenleyici ve kolaylaştırıcıdır da...
Yani "Denge ne ya " deyip geçmemek lazım... Dengenin ne olduğu en iyi denge bozulduğunda anlaşılır!
- tarihinde hazırlandı.