Tırnaktan tepeye...
Parlamento muhabirliği yıllarımdan beri Meclis'e özel bir önem atfetmedim. Milletvekilliğinin matah bir şey olmadığını, halkın kalitesi neyse vekillerinin de farklı bir kalitesinin olmadığını, ilk elden gözleyip yaşayarak gördüm. Anlattım ve yazdım. Defalarca...
Eğitimleri ne olursa olsun, içlerinde ağzı bozuk olanı da vardır, zamparası da... Alimi de vardır, düşünürü, sanatçısı, sporcusu da...
Çoğu, daha Meclis'e adım atar atmaz, grup başkan vekilinin orkestra şefliğinde asli görevinin "el kaldırmak" olduğu gerçeğiyle yüzleşir ki, artık çok geçtir.
Nuhbe=Kaymak
Fethullah Gülen, Gezi Parkı olaylarını yorumladığı ilk sohbetinde anlatmıştı, internette var:
İlk Meclis milletvekillerinden Tahir Efendi adındaki zat, diğerleri meydanlarda nutuk atarken bir köşede hep susmayı tercih eder. Bir gün taraftarları ısrarla, "Efendi, sen de bir şeyler söylesen konuşsan da bizim de göğsümüz kabarsa" deyince şöyle cevap verir:
- Muhterem cemaat, şunu biliniz ki siz "müntehib"siniz (seçen). Ben "müntehab"ım (seçilen). Gideceğimiz yer "müntehabün ileyh"dir (kendisi için seçim yapılmış yer, Millet Meclisi). Sizin yaptığınız işe "intihab" (seçim) denir. İntihab ise "nuhbe" kelimesinden gelir. Nuhbe, kaymak demektir. Unutmayın ki, bir şeyin altında ne varsa kaymağı da o cinsten olur; tabanında ne varsa tavanına da o vurur. Yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı, sütün üstünde süt kaymağı, şapın üstünde de şap kaymağı bulunur."
O kadar harika bir hikâyedir ki bu, bizim Meclis'i anlatmak için başka örneğe gerek yok.
Millet nasılsa Meclis'i de öyledir.
Peygamber Efendimizin hadisindeki gibi: Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.
Al birini vur ötekine...
Biri diğerinin üzerine yürümüş... Öteki küfretmiş... Öbürü Başbakan'ın kızına laf etmiş... Bir başkası da sen misin bunu söyleyen deyip daha da çukurlaşmış. Sözümona liderine yaranacak.
İktidar vekilinin yaptığına ses çıkaranlar, buna da bir şey demeliymiş... Ya da tam tersi; muhalif vekile yüklenen "yandaş" medya, iktidar vekili küfredince sus pus olmuş(muş)...
Haftalardır kavga gürültüden geçilmiyor. "Salyalı kürsü" muhabbetiyle seviyenin dibe vurduğunu düşünmüştüm, yanılmışım. Peki yoğurdun "nuhbesi" yani kaymağı böyleyse, yoğurt ne kadar sağlıklı?
Gezi Parkı meselesi malum... Eylemcilere tek laf etmeyen, palanın peşine düştü. 50 gündür kan ağlayan esnaf, "eli sopalılar" oldu. Tahrikin her türüne başvurup polisi kendine saldırtan gruplar "mağdur", polis "saldırgan" kabul edildi.
Aksi söylem de mümkün; "Taksim Meydanı'na karanfil bırakıp gideceklerdi, polis hiç sebep yokken gaz sıktı. İstiklal'de caddeye fırlayan esnaf, yalnız yakaladığı eylemciyi adeta linç ediyordu. Basın susturuldu, olayları çarpıtıyor. Gerçeği Twitter'da... Bla bla..."
Hepsi ama hepsi kutuplaşmanın doğal sonucu.
Onun için... Ülkeyi, tepeden tırnağa düzeltmeye çalışırsanız hata yaparsınız. Doğrusu, tırnaktan tepeye rehabilite etmek.
Fikr-i takip
Cumartesi günü Fethullah Gülen'in ABD'deki ikametgâhının önünde protesto organize eden ve bunu medya aracılığıyla yaymaya çalışanların gerçek yüzünü kaleme almıştım. Umulmadık bir yankısı oldu. Sonrasını merak edenler var.
ABD'de protesto gösterisi söz konusu olduğunda "private property" ve "no trespassing" gibi kesin bazı kavramlar ve kurallar var. Yani özel mülkiyeti ihlal edemez, izinsiz giremez, gelip geçemez, park edemezsin. Sayıları 50 civarında bir grup, 10-15 kadar araçla gelip geçtiler.
Kimse arazisine sokmadı, durmalarına bile müsaade etmedi. Polis şerit çekti, güvenliği sağladı. Kimse polisin üzerine de gitmedi, gidemedi. Ne buradaki gibi küfrettiler polise ne de taş attılar. Keşke deneselerdi. Neticede, Gülen'in yaşadığı yerin etrafında turlayıp evlerine döndüler. Korna çalamadılar, slogan atamadılar. Bölgeye hayli uzak bir araziye para verip girdiler, orada biraz içlerini boşalttılar. Hepsi o...
- tarihinde hazırlandı.