Yolsuzluk olsa bu kadar hizmet olur muydu?

Şu günlerde meydanlarda sıkça duyuyorsunuz. Başbakan meydanlarda 12 yıldır yapılan projeleri anlatırken hep aynı cümleleri kuruyor:

"Yav yolsuzluğun olduğu bir ülkede soruyorum Allah aşkına 230 milyar dolarlık milli geliri 10 yılda 800 milyar doların üzerine nasıl çıkaracaksın? 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapacaksın ve biz 10 senede bunun üzerine 17 bin 100 kilometre bölünmüş yol ilave edeceğiz. Nasıl oluyor bu iş? Yolsuzluğun olduğu bir ülkede siz bu yatırımları yapabilir misiniz?"

El Cezire'ye verdiği röportajda ise yolsuzluğun tanımını şöyle yapmıştı:

"Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?"

Bir de şu var:

"İran'ın parası, altın ticareti üzerinden Türkiye'ye katkı sağlamış. Para trafiği legal olmayabilir ama ne zararı var, bilakis sıcak zahmetsiz para."

Sırayla açıklayalım:

1. Yolsuzluk olması için ortada proje olması, ekonominin çarklarının dönüyor olması lazım. İşin, projenin olmadığı yerde yolsuzluk olmaz. Fırsat olmalı ve birileri bunu değerlendirmeli. "Yolsuzluk olsa ülke büyür müydü" önermesi mantıklı olsaydı, Batı ülkelerinde, ABD'de vesaire, yolsuzluk olaylarının hiç yaşanmaması gerekirdi. Ülkenin imarı başka şey, yapılan işlerden alınan komisyon başka.

2. Türk Ceza Kanunu'nun onlarca maddesinde yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, zimmet, irtikâp gibi suçlar tanımlanmış. İrtikâp ne demek, bilmeyen okurlar olabilir: "Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmak." Yani illa devlet kasasının soyulması gerekmiyor. Kaldı ki, Meclis denetiminden kaçırılan Sayıştay raporları bu konuda da ciddi telaş olduğunu gösteriyor, o ayrı.

3. İnternete düşen fezlekeleri okuyun, İranlı bir işadamının hükümetin bakanlarını nasıl kafa kola aldığını görürsünüz. Bırakın yolsuzluğu, rüşveti, irtikâpı... Bu, ulusal bir güvenlik sorunudur. Çünkü bu kişi, İran'ın milyarlarca dolarlık petrol ticaretinin illegal bir parçasıdır. Ekonomi, İçişleri ve Avrupa Birliği bakanlarıyla ilişkisinin titiz bir soruşturmayla ortaya konduğu açıktır. Milyarlarca dolarlık altın ticaretinde ödenen "binde 3" gibi "minimal" bir komisyonu hesaplayın, rakamı görün.

Buraya kadar böyle...

Başbakan'a fezlekeler sorulunca, "Bakanlar için sabit suç mu var" diye çıkıştı, izlediniz.

Aynı Başbakan, Cemaat sorulunca, soruyu soranı "Cemaat değil örgüt" diye düzeltti.

Bakanları için masumiyet karinesi arayan Başbakan'ın, hakkında tek soruşturma olmayan Cemaat hakkındaki hükmü için takdiri size bırakıyorum.