Beş Vakit Namaz Farzdır. Kutuplarda İse, Bazen Altı Ay Gece, Altı Ay da Gündüz Olur. Burada Nasıl Namaz Kılınacak?
Bu soruyu soranların samimî olup olmadığını bilmiyoruz. Zira şimdiye kadar bu soru hep İslâmiyet'in âlem şümul bir din olduğunu inkâr eden mülhitler tarafından soruldu. Ve demek istendi ki: Siz İslâmiyet'i âlemşümul kabul ediyorsunuz ama, altı ay gece ve altı ay gündüz olan bazı yerlerde namazıyla, orucuyla bunu yaşamak acaba mümkün olacak mıdır?
Hemen arz edeyim ki, dünyada hiçbir sistem hatta, bu sistem sadece iktisadî bir sistem dahi olsa, kat'iyen, İslâm'ın ulaştığı âlemşümul hüviyete ulaşamaz. İşte günümüzdeki binarıza sistemler ki, insan bunlara sistem demeye sıkılır. Hatta bunların içinde, daha sistemin nazariyecisi hayatta iken, birkaç defa revizyona tâbi tutulanları da var... Meselâ, Marks'ın iktisadî sistemi, Engels'le beraber birkaç defa gözden geçirilip düzeltilmiş olmasına rağmen, birbirini takip eden enternasyonellerde, yer yer yine tadilâta girilmiş, rötuşlar yapılmış ve her defasında ayrı bir kılığa sokulmuştur.
Bu husus, günümüzdeki her iktisadî sistemde böyle olduğu gibi, bütün zamanlarda ve çeşit çeşit sistemlerde de, sık sık göze çarpan tabiî kusur ve beşerîliğe ait bir arızadır.
Şunu da hemen ilâve edeyim ki, ben böyle mukayese ile işi örtbas edip hafife almak niyetinde değilim. Ne var ki, bazılarının meslek ve meşrebi diyalektik olduğundan bizim için de muvakkat bir tenezzül ve çocuk edasına girmeye sebep oluyor...
Sâniyen, acaba dünya nüfusunun kaçta kaçı bu türlü yerlerde yaşıyor ki, onların biraz da hususiyet arz eden durumlarıyla, öyle âlemşümul bir din tenkide tâbi tutuluyor. Evet, o buzullar ve karanlıklar diyarında yaşayanlar, insanlığın kaçta kaçıdır? Belki de milyonda biri bile değil. Öyle ise, küre-i arzın her tarafını ve bütün beşeri bir tarafa bırakarak, üç-beş gayri medeni ve zavallı kimselerin durumlarını mevzu kanunlara menat gibi gösterip tereddüt imal etmeye çalışmak, nasıl samimiyetle ve ilmîlikle telif edilecek ki!..
Sâlisen, acaba kutuplar da Müslüman var mıdır ki, Müslümanların namaz meselesi dert ediliyor da, kutuplarda yaşayan insanların namaz kılacakları soruluyor. Eğer bir gün insanlık kutuplarda yerleştikten sonra, bazı kimseler ibadet ü taatı sormaya gelirlerse o zaman böyle bir soru irad etmenin de mânâsı olur. Yoksa şimdilik öyle bir soruyu sırf masum gönüllere şüphe atmak için uydurulmuş kabul edeceğiz. Materyalistlerle konuşurken, gönül istemediği hâlde dil, diyalektik yapıyor, affola!
Şimdi de İslâm'ın bu hususta bir şey deyip demediğini kısaca arz edelim. Şurası muhakkak ki, hiçbir noktada açıklık bırakmayan İslâm bu mevzuu da ihmal etmemiştir. Evet bu husus bir hâdise münasebetiyle, ta ilk asırda vuzuha kavuşturulmuştur. İmam Müslim'in Sahih'i ile, Ahmed b. Han bel'in Müsned'inde, Efendimiz'le ashabı arasında şöyle bir müzakerenin cereyan ettiğini görüyoruz. Peygamberimiz: "Dinden dönüldüğü zaman, Deccal çıkar." başka bir riva yette: "O, şarktan zuhur eder ve kırk günde, yeri bir baştan bir başa dolaşır. Onun bir günü sizin bir seneniz... Ve bir günü de vardır ki, bir ayınız; diğer bir günü bir haftanız; sair günleri ise sizin günleriniz gibidir." buyurur. Sahabi sorar: "Miktarı bir sene olan o günde, bir günlük namaz yeter mi?" O cevap verir: "Hayır, takdir ve hesap edersiniz."[1] Yani, bütün bir gece ve gündüz olan ayları ve haftaları yirmi dört saatlik günlere böler, ibadetinizi ona göre yaparsınız.
Mesele fukahânın eline geçince, herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde, Şafiî'nin "el-Ümm" kitabından, mezhebindeki "Minhac"a kadar ve Hanefîler in ka dim kitaplarından "Tahtâvî" hâşiyesine kadar, üzerinde du rulmuş ve işlene işlene herkesin bileceği bir mesele hâline getirilmiştir. Bu mevzu, vakitlerin namaza sebep olması bahsinde ele alınır ve izah edilir. Biz bu mevzuda sadece meselemizle alâkalı kısma temas edeceğiz.
Vakitler, namazların sebepleridir. Vakit bulamayınca, namaz da farz olmaz. Meselâ, bir yerde yatsının vakti tahak kuk etmiyorsa, yatsı namazı da farz olmaz. Ama bu, günün bir vaktinin bulunmadığı yerler içindir; yoksa Deccal hadisin de anlatıldığı gibi, senenin büyük bir kısmı gece veya gündüz olduğu yerlerde, o uzun gün veya geceyi, günlerimiz ve gece lerimiz ölçüsüne göre bölüp, hesap ve takdir etmekle vazifele rimizi yerine getiririz. Yani o mıntıkaya en yakın yerin imsa kiye sini kullanarak, mevcut gece ve gündüzü, belli bölümlere ayırıp, geceleri, gecede yapılan ibadeti, gündüzleri de, gün düz yapılan ibadeti eda ederiz. Tıpkı yeme, içme, yat ma ve kalkmada, tabiî ve fıtrî olarak bu parçalama işini yaptığımız gibi...
Evet aylarca güneşin batmadığı ve doğmadığı yerlerde, fıtrat kanunlarına karşı nasıl iki büklüm isek, oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerde de, yaşadığımız hayata hemâhenk olarak, aynı âhengi muhafaza etme mecburiyetindeyiz.
Hâsılı, diyebiliriz ki, İslâm, bu hususu da kat'iyen ihmal etmemiş, kutuplara en yakın yerlerden, beş vaktin tahakkuk ettiği bir daireye ait evkat cetveli nin kullanılması prensibini getirmiştir.
Burada diğer bir meselenin de ele alınması uygun olacaktır. O da vaktin bulunmadığı yerde namazın da tahakkuk etmeyeceği hususudur. Evet, gerçi vakitler namazlara sebep gösterilmiş ise de, namazın hakikî sebebi Allah'ın emridir. Binaenaleyh, vaktin tahakkuk etmediği yerlerde dahi başka bir vakit içinde o namazın kaza edilmesi ihtiyata muvafıktır.
İşin doğrusunu O bilir.
Âlemşümul: Evrensel
Îrâd etmek: Ortaya getirmek, söylemek
Menat: Sebep, bir hükme mesnet teşkil eden illet
Vuzuha kavuşturmak: Açığa çıkarmak
[1] Müslim, fiten 110; Tirmizi, fiten 59; Ebû Dâvud, melâhim 14; İbn Mâce, fiten 33; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/181
5 Kasım 1976, İzmir Bornova Merkez Camii
- tarihinde hazırlandı.