Temsil Keyfiyeti

Davranışlarımızdaki hassasiyet ve titizlik, sözlerimizin tesiri ve istediklerimize ulaşma adına fevkalâde önemlidir. Meselâ, eğer namaz kılıyor isek Allah karşısında bulunduğumuzu aksettiren olabildiğine bir saygı, olabildiğine bir edep, o çerçevede kıyam, rüku ve secde, konuyla alâkalı bir kitap okumadan daha tesirlidir. Bu, çocukların: 'Allah'a karşı nasıl saygılı olunur?' sorusuna en inandırıcı cevap olsa gerek. Aksine namazı, hadis-i şerifin ifadesiyle 'Tavuğun yerden yem yemesi gibi...'[1] kılacak olursanız bunu gören kimsenin alacağı namaz terbiyesi de ona göre olacaktır. Kat'iyen bilinmelidir ki, böyle bir namaz insanı münkerattan men etmediği ve alıkoymadığı gibi, terbiyeniz altında bulunan kimseler üzerinde de ne Allah'a karşı saygı uyaracak ne de onların ruhlarında olumlu bir iz bırakacaktır.

Evet namazın içten gelerek kılınması çok mühimdir. Büyük bir saygı, edep, huşu ile Allah'a (cc) karşı bel kırmış, boyun bükmüş bir insan imajı, o masum gözlemciler üzerinde çok önemli tesir icra edecektir.

Müspet şeylerde örnek olmak kadar, menfî durumlara karşı titiz davranmak da çok mühimdir. Onların, okul ve sokak çevrelerinden her zaman kapabilecekleri bir kısım şüphe ve tereddüt virüsleri olabilir. Vakit fevt etmeden anında bunlar giderilmeye çalışılmalıdır. Eline alıp okuduğu eserlere karşı -bu bir roman da olabilir- kayıtsız kalınmamalıdır. Okuduğu kitaplarda inanç ve itikadınıza dokunan bir yön varsa, siz de gerekeni yapmıyor iseniz, hiç farkına varmadan onun içinde bir şüphe, bir tereddüt belirmeye başlayabilir. Binaenaleyh, sadece çocuğun evdeki durumlarına dikkat etmekle yetinmeyecek, aynı zamanda onun fikrî gelişimi, duygu-düşünce yapısının şekillenmesiyle alâkalı genel atmosferini de kontrol edeceksiniz. Okunacak kitapların önceden tespit ve seçimi, gaye insanı yetiştirmek isteyenler için hayâtî bir iştir. Evet, belli bir dönemden sonra onun sempati ve antipatilerini anlamaya çalışmak, neleri dinleyip nelere kulak verdiğini merak etmek, arkadaşlarını görüp tanımak, hatta tayin etmek ve bütün bu mevzularda bir hekim gibi ne şekilde mualecede bulunulması gerekiyorsa öyle davranmak ihmale tahammülü olmayan hususlardandır.

1) Öğrenci, Öğretmen ve Anne-Baba

Günümüze ait problemlerden biri olan, baba-anne, oğul-kız ya da diğer bir deyişle eski nesil-yeni nesil arasında vâki kültürel farklılık ve bu farklılığın doğurabileceği menfî sonuçlar, 'terbiye' ile ilgili tedbirlerle giderilecek hususlardandır ve zamanı da 'rüşd' çağına kadardır. Geç kalınırsa, müessir olunamayabilir. Sözgelimi, babası talim ve terbiye görmemiş birinin çocukları eğer bir üniversitede okuyorsa, bu çocuklardan bazıları kendilerini ebeveynlerinin üstünde göreceklerinden, hiçbir zaman tenezzül edip anne-babalarının fikirlerini almayabilirler.. evet bugün nice mütedeyyin kimseler vardır ki çocukları lisede, hatta bazıları da ilköğretimde iken, bir kısım yıkıcı fikirleri, ahlâksızlığı benimsemiş, hatta devlete, millete, hükümete, okul idaresine karşı isyan vaziyetini almışlardır. Her türlü iç ve dış provokasyona açık öğrenci eylemlerine, 'boykot' adı verilerek değişik isyan hareketlerine katılmakta ve serâzât gönüllerine göre bir ütopya peşinde koşmaktadırlar.

Geçmişte ve şu andaki bütün öğrenci eylemlerinin neden ve nasıl bu safhaya geldiği tahlil edildiğinde, en büyük yanlışlardan birinin, çocuğun hareketlerinin takip edilmemesi ve ona verilmesi gereken terbiyenin verilmemiş olduğu görülecektir. Terbiye adına bizim kusurlarımızın neticesi olarak meydana gelen menfî sonuçlar için âh u vâh etmek, ellerimizi dizlerimize vurmak beyhude bir çırpınıştır. İçimizde duyacağımız vicdan azabı da sevabı olmayan bir ızdıraptır.

Kur'ân-ı Kerim, bir yerde, idlâl edilenleri, bakımı-görümü yapılmayıp da, taklitle başkalarını takip edenleri şöyle anlatır:

'Ey Rabbimiz! Biz, reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.' (Ahzab, 33/67)

Kur'ân-ı Kerim'in, gönüllerimizde bir inilti hâlinde duyulan bu ürpertici beyanında, perişan ve namazsız-niyazsız nesillerin, azab-ı ilâhinin dehşeti karşısında, babalara, annelere, amcalara, dayılara, akrabalara, hocalara, mürşitlere, mektepteki muallimlere acı ve açık bir intizarları söz konusudur. Evet bu beyan-ı ilâhide -hafizanallah- sû-i âkıbete uğrayanları, kendileri ile alâkalı sorumlular için, 'Allah'ım, bizi yoldan saptıranların, bizi baştan çıkaranların, bize vaziyet etmeyenlerin azaplarını kat kat artır ve böylelerini perişan et ve onları lanetine müstahak kılarak, huzur-ı ilâhinden, dergah-ı nezd-i ulûhiyetinden teb'îd eyle.' gibi bir sitem, bir serzeniş hatta bir beddua söz konusudur.

Bu itibarla, talim, terbiye mevkiinde bulunan kimselerin alacağı müspet vaziyet, dünya ve ahirette hem kendilerinin hem de evlâtlarının saadetine; bunun aksine, sorumluluklarını ihmal eden kimselerin bu yanlış tutumları da sadece onların dünya ve ahirette felâketini değil, aynı zamanda ihmal edilenlerin de dünya ve ahiret felâketlerini netice verecektir.

2) İdlâl Edilenlerin Çığlığı

Çocuğun, maddî-mânevî, dünyevî-uhrevî hayatı için hiçbir faydası olmayan şeylerle meşgul olmasına fırsat verirseniz: 'Allah (ötede): 'Sizden önce geçmiş cin ve ins toplulukları arasında siz de ateşe giriniz!' Her millet oraya girdikçe yoldaşlarına lanetler yağdıracaktır. Hepsi birbiri ardından orada (cehennemde) toplanınca, tâbi olanlar iktida ettikleri kimseler için, 'Ey Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver!' diyecekler. Allah (cc) da: 'Zaten herkes için bir kat daha fazla azap vardır, ama siz bilmezsiniz' diyecektir.' (A'raf, 7/38) diye bir çığlık, bir çekişme bir serzeniş ve mazeret faslı yaşanacaktır.

Evet ihtimal Kur'ân'ın ifadesiyle, sizin bir zamanlar bağrınıza basıp büyüttüğünüz, büyütüp terbiye ettiğinizi sandığınız çocuklarınız, hep bir ağızdan büyüklerine karşı bedduada bulunacak ve lanetler yağdıracaklardır. Ahirete, az da olsa inanan bir insan, hemfem olarak (hep bir ağızdan) yapılacak böyle bir bedduadan tir tir titremeli, korkmalı ve Allah'a sığınmalıdır. Böyle bir intizar ve serzenişten kurtulmanın yolu, düşünce hâl ve tavırlarımıza göre, hâl ve tavırlarını belirleyecek olanlara iyi örnek olmaktır.. Allah'ı, Râsûlü'nü sevip saymaktan ahlâken mazbut yaşamaya kadar her hususta iyi örnek olmak...

Allah (cc) ve Rasûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sevilip sayıldığı bir evde, çocuk okuduğu, gördüğü, duyduğu nispette Allah'a bağlanacak ve O'na gönül verecektir. Bir ölçü olarak, herhangi bir evde Allah (cc) ve Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)'den bahis edilip edilmediğini çocuğun heyecanlarıyla ölçmek onun duygularında derinliğini duymak mümkündür. Tabiî, münkeratın (dinen yasak ve sevimsiz şeyler) işlenip işlenmediğini ve mâruf olanlar (dinen emredilen ve sevimli şeyler)'in de yapılıp yapılmadığını.. evet çocuk, yuvanın dışa açık ekranı ve hânedeki değişik seslerin hoparlörü gibidir. Bu ekran ve hoparlörde bir evin en mahrem köşelerini temâşâ edebilir ve en gizli fısıltılarını duyabiliriz.

3) Cennetin ve Cehennemin Yolu

Cehennem; beşerî arzular ve nefsin hoşuna giden şeylerle; Cennet de mekârih (hoşa gitmeyen şeyler)le çepeçevre kuşatılmıştır.[2] İbadet ü taatin ağırlığını, yani bir açıdan mekârihi aşamayan, cismânî arzu ve kaprislerini önleyemeyen, her gün ayrı bir oyun karşısında dize gelmekten, her gün ayrı bir mel'anet karşısında yüzüstü kapaklanmaktan kurtulamayan Cennete giremeyecek ve Cehennemden de uzak kalamayacaktır. İşte önümüzdeki yolun ve neticede varacağımız nihâî hedefin iki yönü!. Biz, bir taraftan dinin 'yapmayın' dediği şeylerin bütününü terk edecek ve ettirecek; diğer taraftan da 'yapınız' dediği şeylerin hepsini harfiyen, hem de ciddî bir şuur uyanıklığı içinde yapacak ve yaptırmaya çalışacağız ki, nefse hoş gelen şeylerin arkasından sürüklenmemek ve onun katlanamadığı şeylere de takılmamak için Hak inayetiyle ayakta kalabilelim.

Biz, bizden evvelkilerin ekip-biçtikleriyiz; bizden sonraki nesiller de bizim gayretlerimizin semeresi olacaklardır. Zamandan, çağdan şikayet edeceğimize, ihmal edilişimizin çehresinde; ihmallerimizin müstakbel neticelerini görmeye çalışarak vazife ve sorumluluk itibarıyla kalben, ruhen, hissen dirilmeye çalışmalıyız. Böyle bir diriliş hem bizim, hem bizden sonraki nesillerin hem de kendi tarihimizin dirilişi olacaktır.

[1] Müsned, 3/247.
[2] Mkz: Müslim, Cennet, 1; Ebu Davut, Sünne, 22; Tirmizi, Cennet, 21; Nesei, İman, 3.