İnsan

İnsan, muhterem, mübarek, eşref ve mukaddes bir varlıktır. O, görmek ve bilmek, ölçmek ve tartmak için gelmiştir. Her şey değerlendirilmeye tâbî' tutulur. Her şey laboratuara götürülür ve bir tahlil ve terkibden geçirilir ve insan daima bu kayıtlardan âzâde kalır. Zira o, Nâzım'ı adına değerlendiren, idare eden; terkip ve tahlillere hüküm koyan bir vazifeli, bir selâhiyettâr ve bir halîfedir. Öyle bir halîfedir ki, şerîat-ı fıtriyenin nezaretçileri ve alkışçıları olan melekler dahi, ona serfürû eylemeye davet edilmişlerdir.

O, ağır, bir mükellefiyet için gönderilir bu dünyaya. Mesûliyet ve mükellefiyetinin büyüklüğündendir ki, vücudundan ziyade kemâli nazar-ı itibara alınmış, dünyaya gelişinden ziyade urûc ve rücûu ehemmiyet taşımıştır.

O, dünyaya gelişiyle girdiği yolda tedricî, fakat âhenkli, çok ihtimam isteyici ama semereli gelişme seyri içine girer ve yükselir.

Onun haricindeki bütün mahlukat, kendilerini hayatdâr kılacak, hayatta tutacak bilgileri tam hâmil ve o bilgiler ile tam mücehhez olarak dünyaya gelirler.

İnsan ise dünyaya geldikçe, kendi hayvaniyetini idare ve idame edecek bilcümle bilgilerin mahkûk bulunduğu boz renkli bir dimağ teşekkülünün fevkinde, bu boz renkli sahayı çepeçevre sarmış beyaz renkli bir dimağ mıntıkasına sahip bulunur. Yalnız ve yalnız insana mahsus ve muhassas olan böyle bir dimağ mıntıkası, insan dünyaya geldikte, her türlü ve her derece bilgiden mahrum ve bâkir bir teşrîhî yapıdır. İşte yalnız ve münhasıran insan-nâm mahluka ait olan bu (beyaz) dimağ bölgesi, insanın doğumundan sonra yazılıp doldurulacak boş bir kitaptır. Her insan böyle sahifeleri bomboş, bâkir bir beyaz kitap ile doğar. Sonra onun edineceği bilcümle bilgiler, bilcümle faziletler, bilcümle değerler, bilcümle iman ve ümit oraya kaydedilir.

Yüce Allah, insanın faziletlerinin, insanın değerlerinin, insanın iman ve ümidinin, hayvaniyetine müteallik biyolojik bilgilerde olduğu veçhiyle gayri meş'ûr ve gayrî fâil bir otomatizm üzere tebarüs edilivermelerini asla tasmîm, asla tervîç, asla tensip ve asla takdir eylememiştir. Bu, insan faaliyetine, insan şuur ve iradesine, insan ihtiyar ve tercihine ilâhî ölçüde bir muhabbet ve teşviktir.. Her insan bu beyaz kitabı bizzat kendisi yazıp ve kendisi dolduracaktır. Her yavrunun bu kitabı hayırlı ve semereli yazılar ile yazmasına ebeveyni, akrabası, hocaları, cemiyeti ve milleti yardım edip hizmet eyleyecektir. Her bir veledin dimağındaki beyaz kitabın neler ile müşerref ve mübeşşer kılınacağının mes'ul hâdimleri olan ebeveyn, cemiyet, maarif ve millet böylesine bir hizmetin, böylesine bir mesûliyetin azametini idrak etmeye ve böylesine bir idrak üzere teşekkül ve taazzuv eylemeye davet olunmalıdır.

Bugün muhâberât, münâkalât ve seyyahat imkânları öyle bir ölçüde inkişaf eylemiştir ki; hiçbir hadise, mahiyet itibariyle mestur ve meçhul, te'sir itibariyle mevz'i ve mahdut kalmamaktadır. Aşağıda numunelerini vereceğimiz haller ve şartlar, bugün artık ne mestur ve meçhul, ne de mevziî ve mahdut olmak ve kalmak hüviyetinde değildir. Numune olarak arz edeceğim haller ve şartlar şöyle sıralanabilir:

Gıda yetersizliği, sıhhî şartların sefaleti; talim ve terbiye (terbiye: Rabb'ın mütecellî vasıflarını imtisâl ve iktisap eyleme gayret-i mütemadiyyesi) yetersizliği; muallim yetersizliği; ilim ve îman, teknoloji-ruh, gönül ve vicdan muvazenesizliği; bir evvelki neslin bir sonraki nesle hayır devredebilme yetersizliği; emniyet ve istikrar yetersizliği; değer ve inanç mesnetlerinin gâfilce ve hoyratça payimâl edilip küçük hesaplarda riyakârca pey sürülmesi, insanı âlî kılma yetersizliği; insanın iptidaî ihtiraslarının teşvik ve tahrik edilmesi; müstakar ve muammer bir imân mesnedi ve gönül meşceresinden mahrum bırakan bir nesilden bazı gençlerin, cemiyetlerine olan küskünlük, saygısızlık ve sevgisizliklerinin hippy'lik ile, kahhâr şer'in savletleri karşısında mağlûbiyetlerini unutmak, kendi nefisleri önünde alçalmamak için iltica ettikleri hazîn ve elîm uyuşturucu madde ibtilâsiyle tezahür eden 'arayıp bulma) yetersizliği ve susuzluğu; hiçbir değeri lâyıkı veçhile temsil, telkîn ve tedrîs edemeyen bir cemiyetin azgınlaşan (değersizleşme) ve (soysuzlaşıp yozlaşma) tezahüratı meyanında aşırı teşhir ve aşırı serbest cinsiyetçilik; su-toprak-hava kirlenmesi; dünya nimetlerinin paylaştırılmasında kaba kuvvetin değil de akl-u hikmetin, vicdan ve muhabbetin mizan olması gerektiğini anlamakta ve tatbik etmekteki yetersizlik; neyin vasıta ve neyin gaya olduğunu bilmek, bilmek ve unutmamak dikkat ve titizliğindeki yetersizlik.. Evet, bütün bunlar artık mestur ve meçhul; mahallî, mevziî ve mahdut olan ve kalan hususlar değildir.

Bu itibar ile hadisata, insana ve insanlığa Muhammedî gönül ve Muhammedî akıl ile teveccüh etme zamanı gelmiştir ve yine bu itibar iledir ki; insanlar birbirlerini tenkit, tecrîm, tahkîr, tel'in, tezyif eylemekten süratle uzaklaşıp, muhabbette tevhide, gönül ve vicdan ile işbirliğine; akılda terkibe; ilim ile çareye; adaletle teâliye öğretici ve irşat edici ihtâra; müsamahada tekâmüle, tekâmülde itidâle girişmelidirler. İnsanın arşiyeler çizmesinin ve geldiği yere mecburî yolculuğunun muktezası budur. İslâmî te'lif, terkip, te'nis de herhalde bu istikameti göstermekte olsa gerektir.

Eşref-i mahluk olan insan için yapılacak şey de budur. Yoksa onu kurtarma adına gösterilen her gayret, onun yolunu tıkayacak, istidatlarının inkişafına mâni olacak ve belki de bu en mükemmel varlığı en nâkıs, en kusurlu, en yaramaz ve yararlı hale getirecektir. Böylece dünyaya farklı, müstesna, müdahil ve bir halife olarak gelen insan diğer mahlukatın seviyesine sukût ile baş aşağı gidecektir.

Günümüzde insanımız, kendini tutup kaldıracak müesseselerin böylesine kadirnâşinaslığı karşısında cidden acınacak haldedir.

İnsanı, yükseltici ve alçaltıcı faktörlerle ele alınca mevzu yine bulanık bir hüviyet aldı. Beni bağışlamanızı dilerim.