Bosna yararına maç

Bosna‑Hersek Balkanlarda İslâm’ın kaderi adına kanayan bir yaradır. Bu kanayan yarada, kan kaybeden de Türkiye’dir. Türkiye, Bosna vesilesi ile gün geçtikçe kan kaybediyor, itibar kaybediyor. Büyüklüğe sıçrama mevsiminde, kendisinden medet uman devletler ve milletler, bekledikleri performansı göremeyince, ona olan güvenleri sarsılıyor ve başka arayışlar içine giriyorlar. Bu ise Türkiye’nin kazanma kuşağında iken kaybetmesi demektir. Hâlbuki bu altın kuşakta şimdilerde başı sıkışan, derde düşen herkesin, çare diye başvuracağı güçlü bir devlet olmalı ve bu devlet tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi gürül gürül ses çıkarmalıydı.

Bosna meselesinde, yaklaşık 4 yıldan beri siyasî ve gayri­siyasî birçok insan, değişik platformlarda söylenmesi gerekli olan şeyleri söyledi, yapılması gerekli olan şeyleri yaptılar. Bu aşamada biz de sporun evrensel dilini kullanalım istedik. O dil ile yeni baştan “Bosna’da çocuklar ölmesin, kan dökülmesin, savaş dursun, kadınlar dul kalmasın, çevre tahrip olmasın...” düşünceleri ile böyle bir organizasyon içine girdik. Evet, sporun ruhunda centilmenlik vardır. O insanları birleştirme, aynı duygu ve düşünce çatısı altında toplamada etkili bir yere sahiptir. Burada bir de dünya çapında söz sahibi sporcular bulunursa, onların dünyaya verecekleri mesajın çok daha anlamlı olacağı herhâlde izahtan varestedir.

Yalnız bu konuda bir temennimi arz etmek istiyorum. Keş­ke bu organizeyi televizyon, radyo ve bütün gazeteleri ile ortaklaşa olarak Türk medyası düzenleseydi.. ve müşterek bir deklarasyon yayınlayabilseydi. O zaman bunun bütün dünyada meydana getireceği yankının daha fazla olacağı muhakkaktı. Fakat her şey geçmiş değil. Bosna meselesi de bitmiş değil. Çare ve çözüm arayışları da. Onun için inşâallah bu teklifimiz medya idarecileri tarafından hüsnükabul ile karşılanır, bu ve buna benzer düşüncelerle daha çok organizeler yapılır.

Niçin “Her şey Bosnalı Çocuklar İçin” sloganı kullanıldı?

İstikbal bugünün çocukları ve gençleri üzerinde bayraklaşacaktır. Siz bir milleti yok etmek istiyorsanız önce onların çocuklarını ortadan kaldırmanız gerekecektir. Onun için 4 yıldır çok ciddî bir soykırıma maruz kalan Boşnakları geleceğe taşıyacak olan, yetim ve öksüz kalan bu çocuklardır. Onlara sahip çıkmak Bosna’ya, Bosna’nın geleceğine sahip çıkmak demektir. Zannediyorum bu düşünce ile o slogan seçilmiş.

Öte yandan, orada savaşın devam etmesine rağmen ilk­okuldan üniversiteye varıncaya kadar bizim devlet veya sivil toplum örgütleri olarak özel eğitim ve öğretime sahip çıkmamız lâzım diye düşünüyorum. Gidelim oralara, okullar yapalım, eğitim ve öğretime başlayalım, buralara Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin okulları desinler. Sonrasını onlar düşünsün! Şayet oradaki okullarımız isabet alır, yerle bir olursa, biz de koparacağımız vaveylalarla bütün dünyayı ayağa kaldırırız.

Bunu şu ya da bu sebeple gerçekleştiremiyorsak, bari oradan bütün çocukları getirerek eğitim ve öğretimlerini Türki­ye’de sürdürelim. Böylece Batı’nın asimilesinden onları koruyalım. Bu vesile ile son olarak bir endişemi sizlere arz edeyim: Nereden biliyorsunuz, bugün Bosna’nın başına gelen felâketin yarın sizin başınıza gelmeyeceğini? Allah fırsat vermesin ama bu ihtimali sakın uzak görmeyin. Kendi menfaat ve hâkimiyetini tabiî olarak korumak isteyen yabancı ve bize düşman olan güçler menfaatlerine halel geldiği anda, bir taraftan Suriye, diğer taraftan Yunanistan ile üzerimize saldırır ve bizim –halk tabiriyle– iki ayağımızı bir kaba sokabilir. O zaman Türkiye’ye sözde sahip çıkan devletler, aleyhimize döner. Çocuklarımızı dünyanın dört bir tarafına taşıyarak, asimile ederler. Bu millet böyle bir durumu 93 Harbi’nde, Balkanların düşüşünde, Kırım’ın kaybedilişinde hep yaşamıştır. Köklerini unutmuşlardır bizim çocuklar. Türkü, Müslümanı en âdi, en aşağı varlıklar olarak göstermiş ve inandırmışlardır. “Türkiye diye bir devlet yoktur, Batı’nın vesayetinde, esaretinde, güdümünde Türkler vardır.” demişlerdir. Hâlbuki her gecenin bir gündüzü, her gündüzün de bir gecesi vardır. Allah’ın günleri insanlar arasında dairevî olarak dönüp‑duruyor. Bugün birilerine bayram, yarın da başkalarına. Öyleyse bekleyin ve görün! Bakalım meşîme‑i şeb’den neler doğacak!..

Bu maç 18 Eylül 1995 tarihinde İstanbul Ali Sami Yen Stadı’nda oynanmıştı.