Kur'an'da Yahudiler ve Hıristiyanlar

Kur'ân-ı Kerim'de Hristiyanlık ve Yahudilik hakkında kullanılan ifadelerin çok sert olduğu söylenir. Bence bu meseleye yaklaşırken çok dikkatli olmak gerekir. Geçmiş dönemlerde, belli Hristiyan ve Yahudilerin apaçık gerçek karşısında gösterdikleri inat, ayak direme ve düşmanlığı ifade için Kur'ân'ın kullandığı aynı üslûp, bugünün Yahudi ve Hristiyanları için de kullanılacak diye bir şart, bir mecburiyet olamaz. Bu tür âyetlerde sübût-u kat'iye arandığı gibi, delâlet-i kat'iye de aranmalıdır. Yani, bu âyetlerin Kur'ân âyetleri olduğu kesindir. Fakat, o âyetlerin ilk günden bu yana bütün her Yahudi ve Hristiyanı içine aldığı kesin değildir.

İkinci olarak, Kur'ân'ın bu üslûbu, o dönemlerde kendilerini Yahudilik ve Hristiyanlığa mensup addedenlerin Yahudiliğe ve Hristiyanlığa getirdikleri yanlış yorumlarından ve o yorumu hayatlarına hayat kılmalarından dolayıdır. Daha doğrusu, dînî inanç ve düşünceyi bir düşmanlık sebebi ve malzemesi yapmalarından dolayı Kur'ân onları böyle bir üslûpla ele almıştır. Yani, Kur'ân'ın tavrı şahıslara değil, yanlış davranış, yanlış düşünce ve gerçek karşısında ayak direyip, düşmanlık üretme ve tasvip edilemeyecek sıfatlara karşıdır. Bu sıfatlara karşı çok daha sert ifadeleri bizzat Tevrat'ta ve İncil'de de görmek mümkündür.

Kaldı ki Kur'ân, bazılarına sert gibi gelse de, en uygun ifadelerle ortaya koyduğu bu tür sıfat ve davranışların ve bu sıfat ve davranış sahiplerini ikaz ve tehdit etmesinin hemen ardından, çok yumuşak ifadelerle gönülleri hakikate uyarmaya ve kalblere ümit aşılamaya çalışır. Ayrıca, Kur'ân-ı Kerim'in Yahudiler, Hristiyanlar ve münafıklarda görülen bazı tavır ve davranışlardan dolayı serdettiği tenkit ve ikazların, imanları kendilerini aynı tavır, davranış ve sıfatlardan alıkoymaya yetmeyen mü'minler için de söz konusu olduğunda Sahabe ve müfessirler arasında âdeta görüş birliği vardır ki geniş açıklamalar isteyen böyle bir meseleyi burada tartışmak konumuzun dışında kalır.

Kanaatime göre, tarihî hâdiseleri kendi tarihsellikleri içinde ele almalı, yani her hâdiseyi kendi şartları ve konumu içinde değerlendirmeli ve bugünkü davranışlarımızda da bugünkü tavırları esas almalıyız.