Rahman ve Rahim Sıfatları

Rahman ve Rahim sıfatları, aynı kökten gelen Cenâb-ı Hakk'a ait iki sıfattır. Bu sıfatlar, ihtiva ettiği mânâ itibarıyla birbirinden farklıdır. Rahman sıfatı tıpkı Lâfz-ı Celâle'de olduğu gibi, şu ana kadar başka bir varlığa isim olarak konulmamış, sadece ve sadece Allah'a mahsus bir sıfat olarak bilinmektedir. Elmalılı Hamdi Yazır, onu tefsir ederken: Rahman yeryüzünde canlı-cansız, mü'min-kâfir.. herkese Allah'ın rahmet etmesidir.' şeklinde bir yaklaşımda bulunur.

Rahim sıfatı ise, dünyada iken vazife ve sorumluluğunu bilmiş kişilerin, mazhariyeti ne ölçüde olursa olsun, ahirette mükâfatlandırılmalarını tekeffül ve ifade eder. Evet, görüldüğü gibi Rahman sıfatı mânâ yönüyle daha umûmî görünmektedir.

Kelime ve harflerin çokluğunun mânânın genişliğine delâlet etmesi, Arap dilinde bir esastır. Bu iki kelimenin her besmelede geçmesinden başka, sûrelerin içinde de zikredildiğini düşünecek olursak, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin, bereketinin bunca vurgulanmasındaki espriyi daha iyi anlarız. Bir kudsî hadiste, Allah'ın rahmetinin gazabına sebkat ettiği ve onun her şeyi kuşattığı ifade edilir. Allah Resûlü (s.a.s)'nün bir başka hadisinde ise, bu rahmetin sadece insanlara değil bütün canlılara şamil olduğu vurgulanır. O: 'Allah (c.c), rahmetini yüz parçaya ayırmıştır. Onun doksan dokuzunu kendi katında bırakmış, bir parçasını da yeryüzüne indirmiştir. Mahlukatın birbirine karşı merhameti, meselâ hayvanın yavrusunu emzirirken, ona basmamak için ayağını kaldırmasında olduğu gibi, işte bu bir parça merhametten dolayıdır.' buyurur.

Evet, dünyada bu denli geniş olan Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti, ahirette de herkes için çok önemli bir nokta-yı istinattır. Allah (c.c)'ın orada kimlere rahmet edip, merhametiyle kucaklayacağını bilemeyiz. Bunun, sadece iman ve amel eden kullara has olduğunu söyleyip dünyada insanlara karşı bir cehennem zebanisi gibi davranmak doğru değildir. Aksine, onlara karşı cennet hâzinleri gibi yumuşak edalı olup, yarım kelimeyle dahi olsa bir kurtuluş yolunun olabileceğini hatırlatmak gerekir. Unutmayalım ki, bazen mükellefiyetlerin tam-tekmil edası bile, insanın kurtuluşuna yetmeyebilir. Bu hakikati, Nebiler Serveri şu hadis-i şeriflerinde beyan buyururlar. Şöyle ki, bir gün Allah Resûlü (s.a.s): 'Hiç kimse ameliyle kurtulamaz.' der. Sahabe Efendilerimiz: 'Sen de mi ey Allah'ın Resûlü?' diye sorduklarında, O: 'Evet, ben de kurtulamam. Ancak Allah rahmet ederse.' cevabını verir. Ama aynı Allah Resûlü (s.a.s) bir başka hadislerinde: 'Lailahe illallah deyin kurtulun.' buyurur. Buradan hareketle fukaha, bu kelimeyi söyleyen insanlarla savaşta karşı karşıya gelinmiş olsa bile, kesinlikle öldürülmemeleri gerektiğini söylerler. Bu hususta Allah Resûlü'nün Üsame b. Zeyd, Mikdat b. Esved, Muhallim b. Cessâme (r. anhüm)'ye olan serzeniş ve itapları hepimizin malumudur.

Hâsılı, rahmet hepimiz için çok önemli bir kaynaktır. Rahmetten mahrum kalan, her şeyden mahrum kalır. Her insan, rahmeti kendisi açısından yorumlayıp, ona ehil olup olmadığının muhasebesini yapabilir ancak başkaları hakkında bu türlü yorumlara girmesi, kesinlikle doğru değildir.