Seçilmiş Bir Kul

Allah, meleklerden de insanlardan da elçiler seçer. O, işitendir, görendir.'' (Hac, 22/75) âyeti bütün peygamberlerin, ta işin başında bir seçim mazhariyetiyle serfiraz olduklarını gösterir. Ancak Efendimiz'in, bu çerçevede bambaşka bir yeri vardır. Zira 'Biz, o peygamberlerden kimisini kimisinden üstün kıldık. Allah, onlardan kimisiyle konuştu, kimisini de derece derece yükseltti.'' (Bakara, 2/253) âyeti okunduğunda ilk akla gelen herhâlde Hz. Muhammed (s.a.s)'dir.

Evet, O'nun risaleti, kevn ü mekânlara yeni bir anlam getirecek mahiyettedir. O, mânâ ve mahiyet itibarıyla bu âlemi aşkın olduğundan dolayıdır ki miraç esnasında ulaştığı noktaya 'kâb-ı kavseyn'' denmiştir. Kâb-ı kavseyn, imkân ve vücup arası bir ufuk ise, o ufka ulaşan sadece ve sadece O olmuş ve ihtimal Cibril, O kameti ancak orada idrak edebilmiştir.

Hemen her veli, kendi kalbinde yaptığı arşiyelerle, Hz. Muhammed ufkuna muttali olup, her şeyin O'nda başlayıp O'nda düğümlendiğini, bütün âlemlerin zerre zerre O'na medyun bulunduğunu müşahede etmiş ve bu müşahedelerini bizlere anlatmışlardır.

Bizler de o ufka ulaşıp, kalb o âlemin neşvesiyle şahlandığı zaman, ancak O'nun kıymetini işte o zaman anlamış oluruz. Onun bu hususiyetinden dolayı Kur'ân, ta baştan 'Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.'' (Enbiya, 21/107) buyurmuyor mu? Evet O, rahmaniyet ve rahimiyetin tam bir mazharıdır. O'ndan yeteri şekilde istifade edebilen ümmet de, 'Ümmet-i Merhûme''dir.