Himmette Tadil-i Erkân

Nasıl ki tadil-i erkân -önemli olmakla birlikte- namaza göre ikinci bir mesele, yani öncelikle namazın eda edilmesi esas; öyle de, eğer infak etmenin de kendine göre bir erkânı, bir âdâbı varsa, onlar da vermeye göre tâli şeylerdir denebilir. İsterseniz bunu biraz daha açalım:

Kendilerine namazın farz olduğu anlatılan insanların, ilk anda belki sadece farzları kılmaları, belki de çoğu kez onu da verip veriştirmeleri ve ancak zamanla namaz insanı hâline gelmeleri gibi infakta da evvelâ zatî verme matluptur; yani insanlar, öncelikle infak etmeye alışmalı, onu vicdanlarında duymalı ve tabiî davranışlarından biri hâline getirmelidirler. Böyle bir infakta, başta ihlâs ve marz-i ilâhî'nin gözetilmesinde bir boşluk olsa da, zannediyorum vermenin zatî değeri, o boşlukları kapatır. Zaten marz-i ilâhî, dinin i'lâsı gibi mülâhazalar olmasa, insanın kendi kazandığı şeyden vermesi de çok zordur. Hele hele bir insanın kendisi sıkıntı içinde olduğu ve belki kendi borçlarını ödeyemediği bir zamanda, infak edeceği şeyleri düşünmesi mümkün değildir. Gün gelip de o, eğer verme yollarını kollayıp gözetiyor, "Arkadaşlarımdan geri kalmamam lâzım." diyebiliyorsa, zannediyorum artık ona menfi başka duygular yol bulup tesir edemeyecektir. Çünkü bir insan ne kadar alışırsa alışsın, tıpkı oruç tutmaya alışan bir insanın, yine açlığı, susuzluğu hissetmesi gibi, o duygular olmadan, malından bir parça ayırıp vermesi ona çok dokunur. Hele o insan sıhhatli ve çoluk çocuğu da varsa, evet işte o zaman verme daha da zorlaşacaktır.

Vermeyi tabiî bir ihtiyaç hâline getirmiş insanların bu davranışları zamanla tabiatlarının bir yanı hâline gelir ve -her ne kadar vermenin sıkıntısını belli ölçüde içlerinde duysalar da- o insanlar riyaya, süm'aya girmezler. Tıpkı beş vakit namaz için camiye giden bir insanın, camiye giderken dellal tutup "Ben camiye gidiyorum, âlem duysun." demediği gibi, onlar da gizli-açık infak ettiklerinde asla bu türlü duygulara girmezler.

Allah (celle celâluhu), bana ne ciddî bir şey kazandırdı ne de verdiğim zaman tam dokunacak şeyler verdi. Ama Kur'ân, insanın cibilliyetinde cimrilik vardır diyor. Tefsirciler, "Ve innehu lihubbi'l-hayri leşedîd." (Âdiyât sûresi, 100/8.) âyetindeki "hayr"ı mal diye yorumlarlar. Demek mala karşı insanın çok şiddetli hırsı var ve hatta bazen o uğurda canını bile verebilir; verebilir de malını vermez. Bu, insan tabiatının sesi, soluğudur. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Malı uğrunda mücadele ederken öldürülen şehit olur." diyor. Dolayısıyla bir insanın uğrunda öldüğü şeyi, başkalarına vermesi çok kolay bir şey olmasa gerek. Ama eğer bazı kimseler vermeyi kolay hâle getirmişlerse, demek bunu epey işlemişler veya bu insanların gönül koydukları, göz koydukları, bakıp büyülendikleri çok önemli bir mesele var...