Allah’ın Kullarına Teveccühü

Hazreti Feyyâz-ı Mutlak, kuluna böyle bir teveccühte bulununca, onun mecazî mâhiyeti sayılan vücud-u cismânîsi âdeta silinir gider ve onun yerini bir vücud-u câvidânî alır ki, bu sayede tâlib veya sâlik bir hamlede ve bir nefhada hemen muhlasîn ufkuna yükselebilir. Bu şekilde ekstra bir mazhariyet, ilimle, hatta "ilmü’l-yakîn"le elde edilmesi muhtemel makam ve pâyelerden çok farklıdır. Böyle bir nazara ehlullah, "tecellî-i ilim" demişlerdir ki, "ilm-i ledün" dalga boylu böyle bir teveccüh sayesinde birdenbire her şeyin mâhiyeti değişir; insan âdeta melek oluverir, cisim ruh keyfiyetini alır, ateş "berd ü selâm"a dönüşür, tuzlu deryalar kevser ırmakları haline gelir, zehir de panzehire inkılâb eder.

Böyle bir nazarla taltif edilen sâlik veya tâlib, bâtınî duygularının inkişafıyla bir kalb ve ruh kahramanı olma ufkuna ulaşır; Arz’da bulunduğu aynı anda semâvîlik soluklar ve Hakk’ı gösteren bir mir’ât-ı mücellâya dönüşür. Bu mazhariyeti ifade sadedinde bir hak dostu: "Nur-u Hak akseylese pür-nûr olur dil hânesi,/Saf cevher sureten bulur bu ten kâşânesi" der.