Seyru Süluklarını Usulüddin Çerçevesinde Sürdürenler

Aslında seyr u sülûk-i rûhânîlerini "usûlüddin" çerçevesine bağlı sürdürenler, sübuhât-ı vech ziyasıyla her şeyi min vechin mahcûb görseler de, konumları icabı bir hayret, hatta heymân yaşayabirler; ama, sükûtlarıyla olsun temkinde kusur etmemeye gayret gösterir; farkına vardıklarında da iltibasa açık ifadelerini tashih eder ve başkalarının değişik vartalara düşmelerine meydan vermemeye çalışırlar.

Hazret-i Mevlânâ bir rubâîsinde:

- Bağda binlerce ayyüzlü güzel var; güller var, misk kokulu menekşeler var, dereler içinde coşkun coşkun akıp giden sular var. Bütün bunların hepsi zatında birer bahane; âlemde yalnız O, yalnız O var." iltibasa açık gibi görünen -aslında öyle olmadığı da söylenebilir- ifadelerini bir başka rubâîsinde, herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde şöyle seslendirir:

- Ey insan sen öyle bir yaratıksın ki, varlığın da yokluğun da hep O'dur. Sevincin de gamın da sermayesi hep O'dur. Ama sende görecek göz yok ki, bakıp da O'nu, O'nun yaratma gücünü ve ortaya koyduğu eserleri göresin. Senin varlığında O'nun sanatı, O'nun kudreti müşahede edilmektedir." der, bütün iltibas ve sû-i tevil kapılarını kapar.