Huzur ve Huzursuzluk

Huzur, her mahfilde sözü edilen ve asla vaslına erilemeyen bir mahbup oldu. Esasen bu dert meyhanesinde, daima huzursuzluktan şikâyet edilmiş ve huzur adına türküler söylenmiştir. Ne var ki, her devirde meydana gelen yeni huzursuzluklar, bir evvelki devri aratmış ve: "Hayâli cihan değer" dedirtmiştir...

Huzur ve huzursuzluk, şimdiye kadar tarihin "gergin" çehresinde, bir gece-gündüz deverânı içinde devredip durmuş ve bir türlü izâfî çizgiden aydınlığa ve katiyete ulaşamamıştır. Nasıl ulaşır ki, burası gerçek huzur ve huzursuzluğun yeri değil; ancak yoludur. İlk mevhibelerini değerlendirenler ve istidât mumlarını tutuşturanlar, irâdenin hakkını vermiş, nura ve huzura vâsıl olmuşlardır. Gönül ve vicdanlarında bir aydınlık ve huzura... Var oluş sırrını kavrayamayanlar, melekelerini şer hesabına geliştirenler ve sefil arzularına zebûn olanlar ise, karanlığa, ama mutlak karanlığa ve huzursuzluğa maruz kalmışlardır. İnananlar ve gerçeğin yolunda olanlar için, mutlak huzursuzluk asla bahis mevzuu değildir. Onlar her rahatsızlık ve tedirginliğin arkasında dahi, bir ümit ve emniyet beşâreti alır ve hâdiseleri gülerek karşılarlar.