İnsan Varlığın Merkezidir

Varlığın özü, usâresi insan; kâinatların fihristi ve hülâsası da insandır. Mevcudatın merkez noktasını insan tutar; canlı-cansız diğer her nesne ise onun çevresinde iç içe halkalar teşkil ederler. Öyle ki, Yüce Yaratıcı bir mânâda her varlığı ona bağlamış, onu da, vicdanındaki nokta-i istinat ve nokta-i istimdadı duyurarak kendi "câzibe-i kudsiyesi"ne. İnsan mazhariyetleri itibarıyla, bütün varlık içinde, eşyayı, hadiseleri ve tabiî her şeyin arkasında Kudreti Sonsuzu söyleyen bir dil ve kâinatlar genişliğinde vüs'ate sahip bir gönüldür. Varlık onunla yorumcusunu bulmuş, madde onun idraki sayesinde incelmiş ve mânâ kesilmiştir. Onun eşyayı temâşâsı tamamen bir hususiyet, kâinat kitabını okuyup yorumlaması bir imtiyaz ve her şeyi Yaratıcıya bağlaması da bir marifettir. Bu ufku itibarıyla onun, susup murakabe yaşaması bir tefekkür, ağzını açıp konuşması bir hikmet, her şeyi yorumlayıp ona son noktayı koyması da bir muhabbettir.

Varlığa hükmedip tasarrufta bulunma konumunda yaratılan o, maddede mânânın bütün hususiyetlerini ortaya çıkarıp yaratıcıya armağan eden de odur. Odur, insan-kâinat-Allah münasebetini duyup, sezip anlayıp marifete bağlayan; odur kendi potansiyel güç ve derinliklerinin sırrını kavrayıp damlada deryayı, zerrede güneşleri aksettirme mazhariyeti ile meleklerin bir kadem önüne geçen. O, yeryüzünü şereflendirmesi ile, ayağı, kendinden evvel gelenlerin başlarına taç, onun küre-i arzda yaratılması da, bu maddî kitlenin semalara karşı kıvanç vesilesi olmuştur. Varlık bütünüyle bir geniş derya, o, bu deryanın en kıymetli incisi; kâinat iç içe meşherler alemi, o ise bu meşherlerin temâşâcısı; eşya ve hadiseler, bir dengeler armonisi, o ise bu baş döndüren ahengin hassas bir müşahididir. Onun imana bağlı düşünce ve şuurunun aydınlığında, sessizlik içinde ve zulmetlerle kuşatılmış görünen varlık gündüz gibi aydınlandı ve gönüllerimizde cennet duygusu uyaracak bir güzelliğe büründü.