İnbisat İkiye Ayrılır

Bu itibârla inbisâtı, halkla alâkalarımız ve Hakk’la münâsebetlerimiz içindeki inbisât olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

1. Halkla alâkalı münâsebetlerimiz içinde inbisât; Hakk’la aramızdaki irtibâtı koruyup-kollama kaydıyla, insanlar arasında, insanlardan bir insan olarak, herkesi kabûl edip ve onlara kendi idrâk ve anlayışları içinde muâmelede bulunmaktan ibârettir. Hazret-i Rûh-u Seyyidi’l-Enâm (sav), çevresiyle münâsebetlerinde, yer yer işi lâtifeye vardıracak şekilde, tekellüfsüz, yumuşak ve rahat davranır; hikmet dolu nükteleriyle onların havsala ve idrâk seviyelerinde dolaşır ve o murâkabe insanlarına tebessüm eder, tebessüm ettirir ve nefes aldırırdı. "Kalp tıpkı bir âyine gibidir. Zaman zaman ciddilik o âyineyi buğulandırabilir.. o buğuları da lâtif lâtifelerden başka bir şeyle silip âyineyi cilalamak mümkün değildir." (Az bir tasarrufla Minhâc.)

2. Hakk’la irtibâtımız içinde inbisât; hâller üstü bir hâlle, korku ve ümîdi birden ruhta yaşama ve "inbisât" halîtasını, soluklamadan ibarettir. Havf u recâ, nefsin hâllerinden olup, yolun başındakilerin Hakk'la münâsebetlerine bir ünvan; tamamen âriflerin hâli olan inbisât ise, kalbî hayatın ayrı bir buudu ve gönül erlerine has bir hâlettir. İnbisât seviyesine ulaşamayanların inbisât gibi görünen halleri, çok defa kendilerinde hâsıl olan bir ülfet-i marifetle, temkîni tahrip ve insanı Allah'a karşı sû-i edep sayılabilecek lâubaliliklere sevk edebilir...